İslamda komşuluk ilişkilerinde mahremiyet ölçüleri nelerdir?
İslamda komşuluk ilişkilerinde mahremiyet ölçüleri nelerdir?
Bir müslüman, balkondan, camdan karşı daireleri, sokakları dikkatlice seyredebilir mi? Apartmandan çıkan insanların, hangi dairede yaşadığından, kaç kişi yaşadığından, kaçta çıkıp kaçta geleceğini bilebilecek kadar balkondan bakabilir mi? İlmi olarak açıklamasını öğrenmek istiyorum.
URL Kopyala
İnsanı yaratılış itibarıyla üstün ve onurlu kılan dinimiz onun maddî ve manevî kişilik haklarını korumuş, özel hayatın (mahremiyet) korunmasına yönelik ilkeleri ortaya koymuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Vedâ hutbesinde insanların canlarını, mallarını, namus ve şereflerini mukaddes kabul ederek her türlü tecavüzden korunduğunu tüm insanlığa bildirmiştir. Dinimiz evin “koruyucu” özelliğinin ötesinde mahremiyetine de önem vermiş ve aile hayatıyla doğrudan ilişkili olan mesken mahremiyetini düzenlemiştir. İslam’a göre ev, insanda fıtrî olan mahremiyeti sağlama yeridir, sığınmadır, korunmadır, gizlenmedir; bir başka deyişle ev, dışarıya göre “harem”; ev hayatı ise mahremdir. İslam medeniyetinin merkezinde insanın kendisinden başlayan, giyimine, odasına, evine, sokağına, mimarisine, şehrine ve ülkesine varıncaya kadar halka halka genişleyen ve her yere ölçü veren bir mahremiyet anlayışının olduğu söylenebilir. İslam’ın getirdiği ölçüler, meskenlerde köklü bir değişime sebep olmamıştır; ancak aile bireyleri arasındaki mahremiyete dikkat edilmesi açısından odaların ayrılması, evlere ve odalara izinsiz girilmemesi, belli bir yaşa gelen çocukların yataklarının ayrılması, komşunun hakkını ihlal etmeden binaların konumlandırılması gibi hususlar, Müslümanlara özgü bir mimari kimliğin oluşmasını sağlamıştır. Sünnete göre kişinin “harem” bölgesi olan şer’i (ideal) mesken, planı, yapısı ve aile hayatıyla insanda fıtrî olan mahremiyeti koruma yeridir. Peygamberimiz (s.a.s.), bu bağlamda plan ve tasarımından evlere girerken izin isteme adabına varıncaya kadar bir takım düzenlemeler getirmiştir.
Rivayetlere göre Rasulullah (s.a.s.) bir kimsenin evine girmek için izin istemek üzere kapısına geldiği zaman kapıya karşı durmazdı. Bir başka ifadeyle yüzünü kapıya dönmez, kapının sağında veya solunda durur, “Esselâmü aleyküm, esselâmü aleyküm!” derdi. İzin verilirse içeri girer, verilmezse geri dönerdi.” (Ebû Dâvud, Edeb 128) Başka bir rivayette Allah Rasulü (s.a.s.), içeri girmek için kapısının karşısına dikilen kişiyi uyararak, nasıl durması gerektiği söylemiştir. (Ebû Dâvud, Edeb 126) Bu hadisler yabancı bir eve geldiğimiz zaman kapıyı vururken duruş adabını tayin etmektedir. Kapı çalındıktan ya da zile basıldıktan sonra, acelecilikten kaynaklanan uygunsuz bir durumla karşılaşmamak için kapının tam önünde değil de sağına yahut soluna çekilerek beklemek daha uygun görülmüştür. Bundan maksat, kapı açılınca gözün içeri kaymaması ve henüz müsaade çıkmadan evin mahremiyetine muttali olunmaması ve bu esnada selam vermek ise içeriye duyurmak ve izin talep etmek içindir. Sünnete göre içeri girmek için üç defa selam verildiğinde ya da günümüzdeki şekliyle zile basıldığında/kapı çalındığında izin verilmezse geri dönülmesi uygundur. Nitekim Ebû Mûsa el-Eş‘arî, Hz.Ömer’in kapısına gelip üç defa selam vermek suretiyle izin istemiş, kapının açılmaması üzerine geri dönmüştü. Hz.Ömer, ona niçin daha çok izin istemediğini ve geri dönmeyi tercih ettiğini sorduğunda Ebû Mûsa: “Ben, Rasûlullah’ın (s.a.s.) “Sizden biriniz üç defa izin istediği halde kendisine izin verilmezse geri dönsün” buyurduğunu duydum” şeklinde cevap vermiştir. (Buhâri, İsti’zân 13) Ayet ve hadislerde evlere girerken izin isteme (isti’zan) hükmünün konuluş sebebinin, aile mahremiyeti gibi ilgililerin görülmesini istemediği mahremiyetleri yabancı gözlere karşı koruma olduğu anlaşılmaktadır.
Günümüz mesken mahremiyetine yönelik en önemli tehdit, yeni kayıt cihazları ve kameralar vasıtasıyla kişilerin bilgisi olmadan ses ve görüntü kayıtlarının elde edilmesi, bir başka deyişle gözetlemedir. Gözetim toplumunda yeni teknolojilerin gelişmesiyle birlikte gözetim olanakları artmış ve kişisel mahremiyetimizin ihlali daha fazla tehdit altına girmiştir. Sünnete göre mesken mahremiyetini ihlâl, sadece girmek, saldırmak ve kundaklamakla tahakkuk etmez; bakmak, gözetlemek, dinlemek vb. yollarla da gerçekleşir. Bir kimsenin başkasının evinin içine pencere veya anahtar deliği gibi yerlerden bakması, içeridekileri gözetlemesi haram kılınmıştır. Çünkü bu davranış bakan açısından bir ahlakî düşüklük, bakılan için de bir mahcubiyet ve huzursuzluk kaynağıdır. Zira çıplaklığından utanmak ya da “beden utancı” insanın özünde vardır. İnsanların büyük bir çoğunluğu kıyafet açısından uygun durumda olsalar dahi, evlerinin içinin görülmesinden ve gözetlenmekten rahatsız olurlar. Gözetleme/Röntgencilik yoluyla mesken mahremiyetinin ihlâl edilmemesi için Peygamberimiz (s.a.s.), dışarıdan bakışları meskene izinsiz girmek/tecavüz etmekle bir tutmuş ve helal olmayan fiil olarak değerlendirmiştir. Bu bağlamda Allah Rasulü (s.a.s.), “Hiç kimse izin almaksızın başkasının evinin içine bakmasın. Kim izinsiz bakarsa aynen girmiş gibidir” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Taharet, 43)
Sığınılacak bir yer olduğu için evin dış ortamla ilişkisinin kontrollü tutulması gerekir. Bireyin mahremiyeti, konut içerisindeki yaşantının dışarıdan algılanabilir olmaması ile ilişkilidir. Hz. Ebû Hureyre’nin rivayetine göre Peygamberimiz (s.a.s.) “Göz içeri girdi mi artık izin yok” “İzin istemek görme sebebiyledir” (Ebû Dâvud, Edeb, 136) buyurarak, izinsiz başkasının evinin içine bakmaktan şiddetle nehyetmektedir. Çünkü içeri görüldüğü takdirde eve izinsiz girilmiş ve haram işlenmiş olur, artık iznin bir anlamı da kalmamıştır. Girişte izin istemek, gözün ev halkının avretine/mahremine bakmaması ve hallerine muttali olmaması için emrolunmuştur. İnsan, yarın ahirette kendi aleyhine delil olabilecek mahrem bir sahneyi gözüne kaydetmemeli ve göz kamerasını mahrem kare ve çerçevelere karşı açık tutmamalıdır.
Kur’an’da “….Çünkü kulak, göz, kalb gibi azâların hepsi de sorguya çekilecektir” buyurulmaktadır. (17/İsra/36) Peygamberimiz (s.a.s.), başkalarının avretine/mahremine tecavüzü engellemek için yollar üzerine oturup sohbet etmeyi yasaklamış, sohbetlerin evde yapılmasını ve gözleri harama bakmadan men etmenin, yolun haklarından birisi olduğunu belirtmiştir. (Buharî, İsti’zân 2; Müslim, Libâs, 114) Peygamberimiz (s.a.s.), mesken mahremiyetini koruma konusunda ev sahibine ve topluma da önemli bir sorumluluk yüklemiş ve “Bir kimse, kapısı açık bırakılmış (veya giriş kısmında perde olmayan) bir eve uğrar da (içeriye) bakarsa kabahat onda değil, ev sahibin dedir” (Tirmizî, İsti’zân, 16) buyurmuştur. Bu hadis, mahremiyeti koruma hususuna sadece yoldan geçenin veya eve uğrayan ziyaretçinin değil başta ev sahibi olmak üzere herkesin dikkat etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda bir hadiste malı, canı, yakınları ve barınağı uğruna haksız şekilde öldürülenlerin şehit sayılması anlamlıdır. (Buharî, Mezâlim, 33) Yabancı birinin bu hususta kendisine düşen görevi yapması gerektiği gibi mesken sahibi de dışarıya karşı mahremiyetin temini için gerekli tedbiri almalı; kapı, perde, tül gibi vasıtaları tasarlarken ve kullanırken dikkat etmelidir. Evin camına, balkonuna bakmak nasıl edep dışıysa, camı, kapıyı, balkonu başkalarının bakışına arz etmek de o derecede edep dışıdır. Bu bağlamda günümüzde moda haline gelen perdesizlik veya mahremiyeti sağlamayan kısa veya ince perdeler düşündürücüdür. Esasen, ev aynı zamanda öznenin (sahibinin) kontrolünde olan bir mekanizma durumundadır.
Başkasının evininin gözetlenmesini ya da evin mahremiyetine dışarıdan bakışların girmesini yasaklayan Peygamberimiz (s.a.s.), meselenin ehemmiyetine binaen mahremiyeti ihlal eden eylemleri cezasız bırakmamıştır. Röntgencilik yapan kişinin gözünün çıkarılması durumunda, diyet talep etme hakkının olmadığını belirtmiştir.
Konuyla ilgili hadiste Allah Rasulü (s.a.s.), “Kim, bir başkasının evine ıttılâ peydâ ederken gözü çıkarılır da diyet için müracaat etmeye kalkarsa bilsin ki hiç bir hak talep etmeye hakkı yoktur” buyurmuştur. (Nesâi, Kasâme, 47-48) Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.), kendi evine pencereden izinsiz bakmış olan bir adama, elindeki tarağı/demir çubuğu göstererek: “Bilseydim ki içeri bakıyordun, şu tarağı/demir çubuğu gözüne sokardım” demiştir. (Buhârî, Diyât, 23, 15, İsti’zân 11) İbnu Abbâs’ın bildirdiğine göre Hakem İbnu Ebî’l-Asî’yi içeriye bakarken tespit eden Peygamberimiz (s.a.s.): “Ben sağ olduğum müddetçe Medine’de oturmayacaksın” diyerek Tâif’e sürmüştür. (Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, c.VIII, s.43)
Konuyla ilgili hadisleri değerlendiren İslam hukukçuları, mesken dokunulmazlığını ihlal etmenin suç olduğunu kabul etmiş ve failin ta’zir, meşru müdafaa ve manevî tazminat yollarıyla cezalandırılabileceğine hükmetmiştir. İzinsiz eve bakmanın cezası hususunda İmam Şâfiî yukarıdaki hadisin zâhirine bağlı kalarak, izinsiz olarak birinin evine bakarken gözün çıkarılması durumunda diyet gerekmeyeceği görüşündedir. Ebû Hanîfe diyete hükmeder, gözün oyulmasına cevaz vermez; der ki: “Dışardan bakmak, eve izinsiz girmekten daha ağır bir suç değildir. Kaldı ki, izinsiz girmenin cezası da gözün oyulması değildir. Öyleyse dışardan bakmakla göz oyulmaz. Hadis, zecirde mübalağaya hamledilir.” Mâlikîler de Hanefîler gibi hükmederler, bakanın ne gözüne, ne de bir başka uzvuna kastedilemeyeceğini söylerler. (Cessâs, Ebû Bekir Ahmed er-Râzi, Ahkâmu’l-Kur’an, Beyrut, 1993, c.III, S.456; Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî ve Edilletuhû, Dımeşk, 1989, c.V, s.761-762) Peygamber’imizin (s.a.s.) hadisindeki “gözünü çıkarırdım” sözünü, bir anlamda bakışlarla meskene tecavüz, mahremiyetini ihlal gibi bir suçtan insanları sakındırmak ve suçun büyüklüğü/davranışın çirkinliğini göstermek amacıyla şiddetli bir tehdit ile sakındırma/ korkutma ifadesi olarak yorumlayabiliriz. Buradaki esas hedef suçluyu fiilen cezalandırmak değil, sadece engellemektir. Bununla birlikte sünnet, bütün ikazlara rağmen mesken mahremiyetini ihlal edenlere karşı bir takım maddî cezalar uygulanacağını hükme bağlamaktadır. Ahlakî değerlerin erozyona uğradığı çağımızda bu suçları manevî müeyyidelerle engellemek çok zor görünmektedir. Bunun içindir ki, mesken dokunulmazlığını ihlal suçlarının cezası kanun ve yasalarda, insanın onur ve şahsiyetinin korunması ilkesi dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.