Ehli Beyt’ten günahkar ve yanlış yolda olanları sevmek vacip midir?
Ehli Beyt’ten günahkar ve yanlış yolda olanları sevmek vacip midir?
Allâh Rasûlü’nün (s.a.s.) pâk neslinden gelen insanlar, günümüzde İslâm âleminin değişik yerlerinde yaşamaktadırlar. Hüseyin’in (r.a.) neslinden gelenlere “Seyyid”, Hasan’ın (r.a.) neslinden gelenlere de “Şerîf” denilmektedir. Osmanlılar, seyyidlere “emîr”, başlarına sardıkları yeşil sarığa da “emîr sarığı” derlerdi. Resûlullah’ın neslinden gelen kadınlar da başlarına yeşil bir alâmet takarlardı. Osmanlılar, Ehl-i Beyt’e hizmeti kıymetli bir vazîfe saymış ve bunun için resmî bir makam ihdâs etmişlerdir. Osmanlı’da, Ehl-i Beyt’in işleriyle meşgûl olan bu resmî vazîfelilere Nakîbü’l-Eşrâf denilmiştir. Nakîbü’l-Eşrâf, Peygamber Efendimiz’in neslinden seçilir ve Ehl-i Beyt’in her türlü işlerine bakar; neseblerini kaydeder, doğumlarını ve vefatlarını deftere geçirir, onların gelişigüzel mesleklere girmelerine mânî olur, fey ve ganîmetlerden kendilerine âit hisseleri alıp aralarında dağıtır, hanımların denkleri olmayan erkeklerle evlenmelerine müsâade etmezdi.
Rasûlullâh (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allâh’ı, nîmetleriyle donattığı için sevin. Beni de Allâh’ı sevdiğiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için sevin!” (Tirmizî, Menâkıb, 31/3789) Yine bir gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.), mübârek torunları Hasan ile Hüseyin’in (r.a.) ellerinden tutup şöyle buyurmuştur: “Kim beni, bu ikisini, bunların baba ve analarını severse kıyâmet gününde benimle berâber olur.” (Tirmizî, Menâkıb, 20/3733) Ehl-i Beyt’i seven her mümin, ibadet görevini yerine getirmekle, onları örnek almalı, onlara benzemeli ve onlar gibi olmaya gayret etmelidir. Ehl-i Beyt’i gerçek anlamda sevmek de ancak bu yolla gerçekleşebilir.
Âl-i Beyt de dahil, bütün insanlar, Aziz ve Celil olan Allah’ı tanımak ve O’na ibadet için yaratılmışlardır. Meşârik’teki bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Hz. Fâtıma’ya (r.a.) hitâben şöyle buyurmuşlardır: “Ey benim kızım Fâtıma Zehrâ, canını cehennem ateşinden kurtarmaya çalış. Zira ben ahirette -farz ve vacipleri terk ve yasak olan şeyleri işlemeniz sebebiyle azâba sürüklenmenizi Allah dilerse- üzerinize gelecek azap ve cezayı def edip uzaklaştırmaya muktedir değilim.” (Buharî, Vesâyâ 11; Tefsir (26) 2; Müslim, İman 348-352) Bizim Ehl-i Beyt’i sevmemiz onların sadece mücerret şahsiyetleri için değil, Kur’an’a yaptıkları hizmetleri, İslâm Dini’nin neşrinde gösterdikleri büyük fedakârlıkları, ilim ve irfan sahasında yaptıkları hizmetleri için vaciptir. Dolayısıyla iman dairesinde kaldıkları sürece ehli beytten olan günahkar seyyitlere ve sahabe torunlarına Peygamberimizin (s.a.s.) hatırına hürmet etmek ancak yanlışlarının karşısında ise tavizsiz şekilde durmak doğru olan davranış şeklidir.
URL Kopyala