Talak vesvesesi olan kişinin hükmü nedir ve bu kişi nasıl hareket etmelidir?
Talak vesvesesi olan kişinin hükmü nedir ve bu kişi nasıl hareket etmelidir?
Ben talak konusunda çok vesveseli birisiyim. Eşimle yaptığım konuşmalarda aklıma sürekli talak konusu geliyor. Acaba ben bu sözümle talağa mı niyet ettim diye korku basıyor. Bu durumunda kendimi nasıl bir düşünce ile telkinlemeliyim?
URL Kopyala
Vesveseli şahsın boşaması ile ilgili Kur’ân’da ve Hadis’te hususi bir nass bulunmamaktadır. Vesveseli şahıslar hakkında umumi rivayetlere gelince bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Şüphesiz ki Allah Teâlâ, ümmetim hakkında, fiiliyata dökmedikçe veya konuşmadıkları sürece, kalbinden geçen vesveseleri affetmiştir.” buyurmuştur. Bu hadis genel nitelikli olduğundan fakihler bu hadisi boşamaya dair vesveseler için de dayanak göstermektedirler. Ayrıca Ebû Dâvûd, buna yakın bir hadisi el-Vesvesetü bi’t-talâk başlığı altında kaydetmektedir. Ukbe b. Âmir de “vesveseli şahsın talakının geçerli olmayacağını” söylemiştir. Vesveseli şahsın boşaması düşünce veya sözel (lafzî) boyutlu olabilir. Düşünce boyutlu boşamalar irade dışı olabileceği gibi kasıtlı da olabilir. Sözlü boşamalar kişinin boşama ifade eden bir sözü telaffuz etmesi şeklinde olabilir.
Düşünce Planında Boşama
a) Gayr-i İrâdî
Gayr-i iradî düşünceler gelir geçer nitelikte olabileceği gibi musallat fikir, sabit fikir şeklinde de olabilir. İnsanın zihninden gelip geçen şey yalnızca kalpte oluşan duygu ve düşünceler yani “havâtır” (hayal, tasavvur, doğuş, iç konuşması) dan ibaret ise kişinin bundan sorumlu olmayacağında şüphe yoktur. Çünkü buna hâkim olup engellemek kişinin gücü dahilinde değildir. Aksini iddia kişiyi fıtratına aykırı bir şeyle yükümlü tutmak demektir ki bu bir teklif-i mâlâ yutâk olur. İslâm’da “teklif-i mâlâ yutâk”ın olmadığı ise bizzat ayetle sabittir.
Kişinin içinin rahat etmemesi, istemediği halde sürekli kafasına talak düşüncesinin takılması, gidermek istediği halde bir türlü başarılı olamaması, sürekli bu parazit fikrin onu rahatsız etmesi, bu zorlayıcı düşünceler sonucu şahsın, nikah bağının koptuğu düşüncesine kapılmasıdır. Bu tablo tipik bir obsesif-kompulsif haldir. Yani vesvesenin kronikleşmiş ve hastalık haline gelmiş şeklidir. Bu durumda herhangi bir talakın meydana gelmesi söz konusu değildir. Çünkü olay tamamen istem dışıdır. Kişi istemediği halde bu kabil düşünceler sürekli ona gelmekte, kaçıp kurtulmak istedikçe bir asalak gibi kişiye yapışmakta onu bırakmamakta adeta iç dünyasını felç etmekte ve hayatının her alanını etkilemektedir.
b) İrâdî
Kişi boşamaya iradî olarak kalbinden niyet edebilir, bunu iç dünyasında iradî olarak kurgulayıp, planlayabilir ve bu kurgulama sonucu iç dünyasında ciddî anlamda boşama yönünde bir kararlılık da belirebilir (azm). Cumhur bu konumdaki bir şahsın talakının telaffuz etmediği sürece vaki olmayacağı görüşündedir. Sonuç olarak; klasik İslâm hukukçuları genelde kişinin iç dünyasında kalan, dışa yansımayan vesvese üzerinde durmuşlardır. Cumhûr söz ve yazıya dökülmediği sürece talakın vakî olmayacağına hükmetmiş, bu görüşlerini “telaffuz etmediği veya yazmadığı sürece sırf vesvese yoluyla kalbe gelen boşama düşüncesiyle boşama vaki olmaz” şeklinde formule etmişlerdir.
Klasik fıkıh kaynakları içerisinde bu konuda en net bilgilerin Mâlikî mezhebi kaynaklarında geçtiğini söyleyebiliriz. Dede İbn Rüşd (520/1126) tarafından telif edilen el-Beyân ve’t-tahsîl adlı eserde mesele çok net biçimde ortaya konularak istemediği halde salt vesvese sâikiyle sürekli şüphe eden veya iç dünyasında hanımını boşadığını söyleyen veya boşamayı istemediği halde boşama kelimesini telaffuz eden kimsenin boşamasının geçerli olmayacağı ifade etmektedir. İbn Rüşd, bu hususta (Mâlikî) fakihleri arasında herhangi bir ihtilafın da bulunmadığını kaydettikten sonra vesvese sâikiyle talak îkâ eden kişinin durumunun abdest ve namazda şüpheye düşen kimsenin durumuna benzediğini, bunların Şeytan kaynaklı olduğunu, dolayısıyla kişinin bu vesvese sâikiyle talakı telaffuz etmesinin dikkate alınmayacağını, bunun bir hüküm doğurmayacağını aynı şekilde vesveseli kişinin de bu vesveselere itibar etmemesi gerektiğini vurgular.
Hanbelî mezhebinde mübersem (plörezi) ve müvesvis şayet talakın ne ifade ettiğini idrak edecek bir akıl sağlığına sahip ise, bu durumda îkâ ettiği talak geçerlidir. Vesvese, akıl hastası ve baygındaki gibi kişiyi şuursuz hale getirmiş ise o takdirde talak vaki olmaz. Çağdaş İslâm hukukçularının bu konuda daha açık ve net ifadeler kullandıkları görülmektedir. Bu görüş sahiplerinden Muhammed b. Salih Useymîn (1421/2001) şu görüşlere yer vermektedir: Dili ile telaffuz etse dahi vesvese hastalığına yakalanan kimsenin boşaması geçerli değildir. Çünkü ağızdan çıkan boşama lafzı, boşama niyeti ile kasten söylenen bir söz değildir. Aksine bu kişiyi boşama sözünü telaffuz etmeye sürükleyen bir iç zorlama söz konusudur. Yani kişi tam anlamıyla bir ikrah ve cebir altındadır. Peygamberimiz (s.a.s.), ikrah altında verilen talakın hükümsüz olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla vesveseli (obsesif-kompulsif) kişinin boşaması geçersizdir. Çünkü ortada boşamayı doğuracak gerçek irade bulunmamaktadır.