Menü

Müslüman bir ajanın/casusun kafirlerin yanında onlar gibi gözükmesi caiz midir?

Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
343 görüntülemeGayrimüslimlerle İlişkiler

Müslüman bir ajanın/casusun kafirlerin yanında onlar gibi gözükmesi caiz midir?

Casusluk istihbarat vb. için kafir rolü yapmak, kafir elbisesi giymek, onların itikadına inanıyormuş gibi yapmak ve hatta papaz vb. rolü yapmak caiz midir? Osmanlı da bildiğim kadar böyle şeyler vardı.

Ayeti kerimeler ve hadisi şerifler her ne kadar tecessüsün haram oluşu hususunda genellik ifade etmekte iseler de; ister fiilen harbi olsunlar isterse hükmen harbi olsunlar, harbi kâfirlere karşı tecessüs, ilgili ayet ve hadislerin genel kapsamından istisna edilmiştir. Çünkü bu hususta harbi kâfirler dışında kalanlara tecessüsün haram olduğunu tahsis eden başka hadisler varid olmuştur. Harbi kâfirler hakkında tecessüs ise haram değil, hatta vaciptir. İslâm Devleti’nin de bunu yerine getirmesi görevidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v), Abdullah b. Cahş’ı ve onunla birlikte muhacirlerden sekiz kişiyi Mekke ve Taif arasında “Nahle” denilen yere, Kureyşlilerin haberlerini tetkik etmek ve onlara dair haberleri öğrenmek üzere göndermiştir. Kâfir düşmana karşı tacessüs, İslâm ordusunun da İslâm Devleti’nin de uzak duramayacağı işler arasındadır. İslâm Devleti’nin kâfir düşmana karşı casusluk yapmak, onlara dair haberleri öğrenmek ve İslâm Devleti’ne karşı yaptıkları casusluk işlerine karşı mücadelede bulunmak üzere bir casusluk teşkilatı kurması da gerekir.

İslâm kaynaklarında, kendi devleti lehine casusluk yapan bir müslümanın dinî görevlerini yerine getirirken karşılaştığı zorluklar sırasında faydalanabileceği ruhsatlara dair bilgiye rastlanmamaktadır. Bununla ilgili literatürde tesbit edilebilen tek örnek, Medine’ye saldırmak üzere Urene’de taraftar toplamaya başlayan Hâlid b. Süfyân b. Nübeyh el-Hüzelî’yi öldürmekle görevlendirilen Abdullah b. Üneys el-Cühenî’nin ictihadıdır. İslâm hukukçuları esas itibariyle, erkânına riayet imkânı bırakmayan hastalık veya şiddetli savaş hali dışında farz namazların yürürken, kıbleden başka bir tarafa yönelerek veya ima ile edasına ruhsat vermemişlerdir. Ancak düşmanını kaçırmamak için ardından takip eden Abdullah b. Üneys’in bu sırada ima ile namazını kıldığı, Peygamber’imizin (s.a.s.) ise onun bu ictihadını onayladığı rivayet edilmektedir. Sonuç itibarıyla, bu hususta hüküm verirken ehveni şer, maslahat ve zaruretle ilgili genel kurallara başvurmanın zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 11/08/2024

URL Kopyala
0
Cevap yaz..