Menü

Kişi ölene kadar kendi oturmak şartıyla birine evini bağışlayabilir mi?

317 görüntülemeHediye, Hibe, Bağış, Vakıf

Kişi ölene kadar kendi oturmak şartıyla birine evini bağışlayabilir mi?

Hibe teklif ve kabul ile sahih olup teslim almak ile tamam olur. Dolayısıyla henüz teslim alınmamış olan bir hibe tamamlanmış değildir. Ölene kadar oturmak şartıyla bağışlanan gayrimenkulun bağış yapılan cihete teslim edilmemiş olması hasebiyle bu hibe tamamlanmış olmayacaktır. Ancak yapılan bu işlem mevcut gayrimenkulün, bağış yapılan cihete bağış yapanın ölümünden sonra teslimini içerdiğinden, yapılan bu işlem vasiyet hükmünü alır. Yapılan vasiyet ise vasiyet eden kişinin ölümünden sonra geriye bıraktığı malın toplamının üçte birinden geçerli olur. Bu durumdan bağış yapılan gayrimenkul bağış yapanın mirasının üçte biri kadar veya daha az olması durumunda vefattan sonra bağış cihetine intikal eder. Mirasın üçte birinden fazla olması durumunda üçte bir kadarı geçerli olduğu için sadece bu kısmı intikal eder.

Ayrıca konunun benzeri olan farklı örneklere genel bilgi olarak aşağıda yer verilmiştir:

Sözlükte “beklemek, gözetlemek” anlamındaki rakb kökünden türeyen rukbâ kelimesi, fıkıh terimi olarak bir kimsenin, bağışta bulunulan tarafın (mevhûb leh) daha önce ölmesi halinde bağış konusu malın kendisine dönmesi şartıyla hibede bulunmasını ifade eder (Mâlikîler’in rukbâ tanımı için aş.bk.). Rukbâ Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir.

Câhiliye döneminde uygulanan ve kaynaklarda genellikle rukbâ ile birlikte ele alınan bir muamele şekli de umrâdır. Sözlükte “ömür, hayat” anlamındaki umr kökünden türeyen umrâ fıkıhta, “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” mânasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir.

RUKBA’NIN HÜKMÜ:

Mülkiyetin kime ait olacağı taraflardan birinin önce ölmesi şartına bağlanarak belirsizlik üzerinde anlaşma yapıldığı için rukbâ Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Hasan’a göre câiz ve geçerli olmayıp bu işleme dayanılarak teslim edilen mal âriyet niteliğindedir. Rukbâyı “iki kişinin karşılıklı olarak hangisi erken ölürse malını diğerine bağışlaması” şeklinde tanımlayan Mâlikîler’e göre de rukbâ işlemi geçerli değildir. İlgili rivayetleri delil gösterip rukbâ ve umrânın temelde birbirine benzediğini söyleyen Şâfiîler, Hanbelîler ve Hanefîler’den Ebû Yûsuf ise her iki işleme aynı hukukî sonucu bağlayıp akdin geçerli, şartın hükümsüz olacağını belirtir. Hanefî kaynaklarında mezhep görüşü olarak Ebû Hanîfe ve Muhammed b. Hasan’ın ictihadının kabul edildiğine dair kayıtlar bulunduğu gibi Ebû Yûsuf’un görüşünü tercih edenler de vardır.

UMRA’NIN HÜKMÜ:

Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri konuya ilişkin hadislere dayanarak ister ölüm sonrası için bir kayıt zikredilmeden mutlak yapılsın, ister öldükten sonra malın bağışlayana geri döneceği ya da lehine bağış yapılan şahsın mirasçılarına kalacağı şeklinde bir kayıtla yapılsın umrâyı câiz ve geçerli görmektedir. Ancak Hanefî ve Hanbelîler’e göre bu işlemde malın ölümden sonra bağışlayana geri dönmesi şartı hükümsüz olup mal lehine umrâ yapılan kişiye teslim edildiğinde akid kesinleşmiş ve mülkiyet karşı tarafa geçmiş olur. Zira İslâm borçlar hukukundaki yerleşik kurala göre tek taraflı kazandırıcı işlemlerde akdin muktezâsına aykırı şartlar bâtıl, akid ise sahih kabul edilmektedir. Mâlikîler ve onlarla aynı kanaatte olan bir kısım âlimler, sahâbe ve tâbiînden nakledilen bazı söz ve uygulamalara dayanarak öldükten sonra malın geri alınması şartı koşulmuşsa buna riayet edilmesi gerektiğini belirtmektedir.

 

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 31/07/2024

URL Kopyala
0
Cevap yaz..