Kişi, bir ameli yaptıktan sonra, o yaptığı amel hakkında başka bir müçtehidi taklit edebilir mi?
Kişi, bir ameli yaptıktan sonra, o yaptığı amel hakkında başka bir müçtehidi taklit edebilir mi?
Amelden sonra taklit hükmü nedir? Ebu Yusuf gibi yapsak caiz mi? Yani yıkandığı suda fare bulunca biz de Şafi kardeşlerimizin görüşüyle amel etmiş olalım deyip namazı kaza etmemesi misali gibi.
URL Kopyala
Hamd Allah’a, salât ve selam peygamberimiz Muhammed’e, onun âline, ashâbına ve onu sevenlere olsun. Bundan sonra: Bu mesele gerçekten de ihtilaflı bir konudur ve âlimler arasında ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bu konuda nakledilen icma, ya doğru değildir ya da meselenin belirli durumları içindir. Bu durumlar, dünyevi bir çıkar elde etmek için sırf keyfi olarak bir mezhepten diğerine geçmekle ilgilidir. Ancak, bir kişinin bir mezhebin daha üstün veya doğru olduğuna, şeri delillere uygun olduğuna veya diğer özel durumlara inandığı için dönmesi farklıdır.
Âmidi, el-İhkâm fî Usûl el-Ahkâm adlı eserinde şöyle der: “Bir avam, bir olayda bazı müçtehitlere uyup onların görüşüne göre amel ederse, bu hükümde daha sonra başka bir görüşe dönmesinin caiz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir. Peki, başka bir hükümde bunu yapması caiz midir? Bu konuda ihtilaf etmişlerdir: Bazıları bunu yasaklamış, bazıları ise caiz görmüştür. Doğru olan da budur. Çünkü sahabelerin, avamın her meselede her âlime soru sormasını caiz gördüğü ve selef-i salihinden hiç kimsenin bu konuda avama engel olduğuna dair bir nakil gelmediği sabittir. Eğer bu yasak olsaydı, sahabelerin bunu ihmal etmeleri ve inkâr etmeden susmaları caiz olmazdı. Çünkü her meselenin bir hükmü vardır ve ilk sorulan meselede ilk hükmün takip edilmesi, ancak sorulduktan sonra belirlenir. Aynı şekilde diğer meselede de böyledir.
Ancak avam, Şafiî, Ebû Hanîfe veya başka bir mezhep gibi belirli bir mezhebi belirleyip ‘Ben bu mezhebe bağlıyım ve ona uymaya kararlıyım’ derse, bazı meselelerde başka bir mezhebin görüşünü alması caiz midir? Bu konuda da ihtilaf etmişlerdir: Bazıları, bir mezhebe bağlı kalmasının zorunlu olmadığını düşünerek bunu caiz görmüşlerdir. Diğerleri ise, bir mezhebe bağlı kalmanın, belirli bir olayda o mezhebin hükmüne bağlı kalmak gibi, o mezhebe bağlı hale geldiğini düşünerek bunu yasaklamışlardır.
Seçilen görüş ise meseleyi ayrıntılı bir şekilde ele almaktır. Şöyle ki; şayet ilk mezhebe göre bir meseleye amel bitişmiş ise, o meselede başka mezhebi taklit etmesi caiz değildir. Fakat henüz bir amel bağlı olduğu mezhebe göre yapılmış değil ise ise, o meselede başka mezhebe uymakta bir sakınca yoktur.” (Âmidi, el-İhkâm fî Usûl el-Ahkâm) Hanefi âlimi İbn Emîr el-Hâc el-Halebî de şöyle der: “Mukallid, müçtehidi taklit ettiği konuda, yani onunla amel ettiği konuda, ittifakla geri dönemez.” Bunu Âmidi ve İbn Hâcib zikretmiştir. Ancak Zerkeşi, “Onların dediği gibi değildir. Amelden sonra taklitten dönmenin caiz olduğunu söyleyenlerden biri de İzz bin Abdüsselam’dır. Nitekim Nevevî’nin sözleri de bunu gerektirmektedir.
İbni Abidin’in Raddü’l-Muhtâr adlı haşiyesinde ise şöyle denmiştir: “Bir kişi bir gün bir mezhebe göre namaz kılıp başka bir gün başka bir mezhebe göre namaz kılmak isterse, bu yasaklanmaz. İttifak iddiası da tartışmalıdır. Çünkü ihtilaf nakledilmiştir. Bu nedenle caiz olduğunu söyleyenin görüşüne uyulabilir. Bunu Allâme Şurunbulâlî el-Akdü’l-Ferîd adlı eserinde ifade etmiştir. Daha sonra, mezhep ehlinin caiz olduğuna dair açık ifadelerini ve uzun bir konuşmayı zikrettikten sonra şöyle der: “Zikrettiğimiz şeylerden şu sonuç çıkar: Bir kişinin belirli bir mezhebe bağlı kalması gerekmez. İmamının dışında birini taklit ederek, şartlarını yerine getirerek, amel etmesi caizdir. Birbiriyle ilgisi olmayan iki olayda birbiriyle çelişen iki şeyle amel edebilir. Ancak başka bir imamı taklit ederek yaptığı şeyi iptal etmesi caiz değildir. Çünkü bir fiilin geçerli sayılması, bir hâkimin kararının iptal edilememesi gibidir.”
Bir meselede amel ettikten sonra başka bir âlimi taklit etmenin caiz olmadığını söyleyenlerden biri de İbn Mulla Ferrûh’tur. Nitekim el-Kavlü’s-Sedîd fî Ba’dı Mesâili’l-İctihâd ve’t-Taklîd adlı eserinde şöyle demiştir: “Bu satırları yazdıktan bir süre sonra bana açıkça ve şüphesiz bir şekilde şu gerçek ortaya çıktı: ‘Amelden sonra taklit yoktur’ sözleriyle kastettikleri şudur: Bir kişi bir meselede (boşanma, azat etme veya başka bir konuda) bir mezhebe göre amel edip ona inanıp onu geçerli sayarsa, örneğin eşinden ayrılıp ondan uzak durup ona haram olan biri gibi davranır ve yaptığı sözle aralarında ayrılık olduğuna inanırsa, bu durumda bu kararından dönüp ilk imamın dışında başka bir imamı taklit ederek geçerli saydığı şeyi iptal etmesi caiz değildir. ‘Amelden sonra taklit yoktur ve taklit edip amel ettiği şeyden dönülmez’ ve benzeri ifadelerle kastedilen anlam budur. Ancak aynı olay başka bir kadınla veya yeni bir nikâhla tekrar meydana gelirse, bu durumda başka bir imamın görüşünü alması caizdir ve bunda bir sakınca yoktur.”