Katılım bankaları hakkında bilgi verir misiniz? Emlak katılım proje tercihli özel fon havuzu caiz mi?
Katılım bankaları hakkında bilgi verir misiniz? Emlak katılım proje tercihli özel fon havuzu caiz mi?
“Emlak katılımın proje tercihli özel fon havuzu caiz midir?” sorusunu cevaplamadan önce konuya hazırlık sadedinde, katılım bankalarının işleyiş sistemi ve sorunları hakkında bir giriş yapmayı uygun görmekteyiz.
KATILIM BANKALARINDA KAR PAYI HESABI AÇMANIN HÜKMÜ:
Öncelikle söylememiz gerekir ki; Katılım bankası da olsa, mecbur kalmadıkça her türlü banka hesabından uzak durmak en doğrusudur, ancak cari hesapla kâr payı hesabını kıyasladığımızda, cari hesaptaki zarar fıkhi yönden kâr payı hesabındaki zararlara göre daha düşük kalmaktadır. Bu nedenle bu proje de dahil olmak üzere hiç bir kar payı hesabını tavsiye etmemekteyiz.
Zira, fıkıhta süftece nin mekruh olup olmadığı tartışılırken, katılım bankalarında çokça icra edilen fasit akitler mevcuttur, müşteri kâr payı hesabına katılmakla, tüm bu fasit akitlere ve faiz mesabesinde kabul edilen bu haramlara, mudarebe akdi gereği ortak olmaktadır. Ayrıca kâr payı hesabında, gerçek kâra göre hesaplama yapılmayıp önceki dönem kar dağılımları baz alındığı, reel kar hesaplarına göre dağılım olmadığı da tespit edilmiştir.
Cari hesaba para yatırmak, süftece anlamında olur iddiasına gelince; Abdullah ibni Abbas ve İbn Sîrîn süfteceyi, ödemenin başka beldede yapılmasının şart koşulmaması durumunda, caiz görmüşlerdir. Hanefîler’e göre yol tehlikesini savmak amacıyla süftecenin cirolanması, borç doğuran akid sırasında şart koşulmuşsa veya teamül halini almışsa tahrîmen mekruh, aksi takdirde câizdir. Bankaya açılan cari hesabın ise, yol emniyeti ve başka bir belde de ödeme yapılması şartlarıyla alakası yoktur. Sonuç itibarıyla; “cari hesaba yatırıp bankaya yaramaktansa kar payına yatırmak daha iyidir” şeklindeki yaklaşım, fıkhi bir değerlendirmeden çok duygusal bir değerlendirmeden ibarettir.
Katılım bankalarının işlemlerindeki, fıkhi açıdan sorunlu olan meselelere tek tek değinerek, soruda geçen proje hakkında sağlıklı bilgi sahibi olmak ancak mümkün olabilecektir. Bu vesileyle, Katılım bankalarının İslam fıkhı ile bağdaşmayan bazı sorunları şunlardır:
Birinci sorun: Katılım bankaları 2005 yılında çıkan kararname ile teminat altına alınmıştır, bu nedenle bu bankaların sermayeleri belli oranda merkez bankasında bloke edilmekte ve bu vesileyle bu bankalar, merkez bankasından belli oranlarda faiz kazancı elde etmektedir. Bu faiz kazancının yanında, bu bankalarda yapılan bir çok fasit işlemler vardır, İslam fıkhında; fasit akitler günah bakımından faiz mesabesinde kabul edilmiştir. Sonuç olarak; bu bankaların sermayeleri büyük oranda gayrimeşru olmakta ve kazancının çoğu gayrimeşru olan müesseseler ile yapılacak olan muameleler de harama yakın mekruh kabul edilmektedir.
İkinci sorun: Katılım bankalarında icra edilen murabaha akitleri, mevcut sistemde uyguladıkları şekle göre, ciddi sorunlar barındırmaktadır. Zira bu işlemlerin caiz olabilmesi için riayet edilmesi lazım gelen hususlar başlıca şöyledir:
1) Mal satın alınmadan önce müşteri ile imzalanan sözleşme, ileri tarihte yapılacak olan alım-satıma dair bir vaatleşme olacak, satış sözleşmesi olmayacak. Zira sözleşme imzalandığı anda, müşteriye satışı yapılacak olan mal bankanın mülkiyetinde değildir.
2) Banka, müşterinin istediği malı, kendi memurunu görevlendirerek bizzat teslim alacak, müşterisini vekil ederek değil. Zira böyle yapmadığı takdirde, faizli bankalar ile arasında ki fark, sadece söylemden ibaret olur. İşin aslı ise; müşteri adına malın satıcısına kredi çıkartıp, karşılığını da müşterisinden vadeli olarak fazlası ile geri almak olur ki bu fâizin ta kendisidir.
3) Bankanın memuru malı satın alıp teslim aldıktan sonra, müşteri bankaya çağrılır ve şimdi onunla sözlü olarak, satış akdi yapılması gerekir.
4) Dosya masrafı, kasko, ekspertiz vb. masraflar adı altında ek bir ödeme yapılmamalıdır.
5) Alışveriş tamamlandıktan sonra ki ileri tarihlerde, kalan borcun peşin ödeme karşılığında fiyat yapılandırması olmaması gerekir, nitekim cumhur fukaha bunu caiz görmemektedir.
6) Ayrıca bankadaki yetkili memurun, malı satın aldığı tarih ile, daha sonra müşteri ile gerçekleştirilecek olan satış akdi tarihi arasındaki zaman diliminde, mal bankanın sorumluluğunda olacak.
Dolayısıyla, şayet bu süre içerisinde malın başına bir şey gelse sorumluluk bankaya ait olacaktır, müşteriye değil. Aksi takdirde, Peygamber Efendimizin (s.a.v) yasaklamış olduğu; “Sorumluluk almadan kazanç elde etme” hükmüne girmiş olacaktır.
Üçüncü sorun: Vekalet hizmetiyle beraber akdin konusunu teşkil eden ücretin sonradan tarafları anlaşmazlığa ve mağduriyete düşürmeyecek ölçüde belirli, bilinir ve hukukî değere sahip (mütekavvim) bir bedel olması şart koşulmuştur. Dolayısıyla ücretin tamamen veya kısmen bilinmezliği sonucunu doğurarak zarar veren ücret tayini usulleri onaylanmamıştır.
Katılım bankalarının, müşterinin sermayesini ona vekaleten, ücret mukabilinde çalıştırması şeklinde cereyan eden işlemlerde, bankanın alacağı vekalet ücretinin vekalet sözleşmesi yapıldığı anda malum olması gerekir. Bu ücret ise; banka tarafından yüzdelik üzerinden belirlenmemelidir zira yapılacak olan alışverişler neticesinde meydana gelecek olan kar değişken olacağından, ödenecek olan vekalet ücreti malum olmayacaktır. Halbuki ücretli vekaletin caiz olabilmesi için, ücretin vekalet verme anında belli olması gerekir.
Dördüncü sorun: Kabz (malı teslim alma); fıkıh ilminin en önemli konularından biri olan, muâmelâtın alt başlıklarında yer alan ve akitlerin başlıca prensiplerindendir. Fıkıh âlimleri her ne kadar detayıyla ilgili ihtilaf etseler de, genel olarak kabz edilmeyen malın satışının caiz olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Bir şeyi elde etmek ve onda tasarrufta bulunabilmek manasına gelen “kabz” akitlerin temel prensiplerindendir. Bir alışveriş gerçekleştiğinde müşterinin malı teslim alması alışverişin en önemli unsurlarındandır ve teslim alınmayan malın bir başkasına satışı caiz değildir.
Normal şartlarda bankalar bu işlemleri genellikle uluslararası piyasalardan demir, bakır, buğday, ham petrol gibi ürünlerin alınması sırasında birkaç dakika içinde gerçekleştirebilmektedir. Şayet vekil olan banka tarafından, mudiler adına vekaleten satın alınan mallar, sağlıklı şekilde kabz edilip ondan sonra satışı yapılmaz ise yapılan işlemler caiz olmayacaktır. Sağlıklı olmayan kabz işlemlerinden biri de; bankanın müşterisine satmak üzere satın aldığı malı kendisi teslim almayıp müşterisini kabza vekil kılmasıdır. Nitekim bu işlem, akdin iki tarafını tek kişinin temsil etmesi anlamına gelmektedir ki; tek kişinin aynı anda hem alıcı hem de satıcı pozisyonunda bulunması caiz değildir.
BAHSİ GEÇEN VE GEÇMEYEN BAZI SORUNLARIN PROJE TERCİHLİ ÖZEL FON HAVUZU SİSTEMİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ:
Birinci sorun: Emlak katılım yetkilisinden tarafıma gönderilen metin sözleşmesine göre; “Müşterilerimiz vade uyumlu Proje Tercihli Özel Fon Havuzu ürünümüz kapsamında hesap açmak istiyorsa, öncelikli olarak Proje Bazlı Cari Hesap açtırması gerekmektedir. Bu hesaba yatırılan bakiyeler proje bulunana kadar beklemektedir.” Halbuki; Cari hesap açmayı süftece olarak değerlendirip caiz görmeyen merci’lerin, bu projeyi; insanların ‘yatırım yapmaya olan ihtiyacı’ şeklinde bir zaruret! olarak değerlendirip caiz görmeleri ciddi bir çelişkidir. Bu çelişkiden çıkmak için, ya cari hesabı süftece olarak değerlendirmekten vaz geçmeli ya da bu proje den vaz geçmelidirler.
İkinci sorun: Yine sözleşme metninde belirtildiği üzere; “İşbu Sözleşme, BHS’nin eki ve ayrılmaz bir parçasıdır. Sözleşme’de hüküm bulunmayan hallerde BHS’nin öncelikle Özel Fon Havuzları ile İlgili Hükümleri sonrasında Katılma Hesaplarıyla İlgili Hükümleri ve akabinde diğer BHS hükümleri uygulanacaktır.” Açılımı; Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi olan BHS hükümleri BDDK onayı ile işlemekte ve bu proje mevcut mevzuat gereği bir takım sakıncalar barındırmaktadır ki, bunlardan biri de; hesaptaki paralar ile proje gerçekleşip mala dönüştüğü halde, ilgili kanunlardaki mevzuat gereği, sözleşmede aksi yazılı olmasına rağmen, müşteri hukuken parasını çekme yetkisine sahip olmaktadır.
Üçüncü sorun: Katılım bankalarında mevcut genel sorunları sıralarken: “Şayet vekil olan banka tarafından, mudiler adına vekaleten satın alınan mallar, sağlıklı şekilde kabz edilip ondan sonra satışı yapılmaz ise yapılan işlemler caiz olmayacaktır. Sağlıklı olmayan kabz işlemlerinden biri de; bankanın müşterisine satmak üzere satın aldığı malı kendisi teslim almayıp müşterisini kabza vekil kılmasıdır. Nitekim bu işlem, akdin iki tarafını tek kişinin temsil etmesi anlamına gelmektedir ki; tek kişinin aynı anda hem alıcı hem de satıcı pozisyonunda olması caiz değildir.” demiştik, maalesef bu projede de aynı sorun mevcuttur.
Dördüncü sorun: Yine sözleşme metninde belirtildiği üzere; “Proje Tercihli Özel Fon Havuzu Ürünü ile aynı zamanda müşterilerimiz birikimlerini kurdaki dalgalanmalara karşı da koruma imkanı elde etmektedir. Gerçek kişi müşteriler Türk Lirası birikimleri ile açtıracakları hesapları da kur korumalı hesap statüsünde açabilmektedir.” Dolayısıyla bu kur farkı devlet tarafından verildiği takdirde; hesapta parası olan varlıklı halka kamu hakkı olan hazineden ödeme yapılmış olacaktır ki böyle bir uygulama kamu hakkına tecavüz olarak değerlendirilmektedir. Sonuç itibariyle; bu projenin kurdan korunmaya açık bir sistem olması sebebiyle, sisteme cevaz vererek Müslümanları projeye teşvik etmek de sağlıklı olmayacaktır. Nitekim zaten kazanç elde etmek için projeye katılanlar zarar etmemek için de bunu tercih edeceklerdir.
Beşinci sorun: Dask, tarım afet sigortası, kasko, hayat sigortası ve tamamlayıcı özel sağlık sigortası gibi kanunen zorunlu olmayan, bu tür sigorta çeşitlerinin tamamı caiz görülmemektedir. Zira bu tür sigortalar sosyal yardımlaşma esasına dayanmayan, zorunlu olmayan, kâr amaçlı kurulan ticari sistemlerdir. Fakat Proje Tercihli Özel Fon Havuzu sistemindeki mevcut projeler kasko işlemine tabi tutulmaktadır. Halbuki; Dünya İslâm Âlimleri Birliği’nin kasko vb. hakkında ittifaka yakın şekilde aldığı karar şöyledir:
1. Sigorta şirketine yapılan ödemede aşırı aldanma vardır. Çünkü kişi, koşulan şartlar oluşmadığında, kumarda olduğu gibi yatırdığı paralar boşa gider.
2. Sigortada faiz meselesi de vardır. Ödenen para sonra aynen geri verilse, zaman içinde kullanma fâizi vardır. Fazla verilse fazlalık fâizdir.
3. “Meşru sebep olmaksızın birbirinizin malını almayınız.”[1] mealindeki ayete de zıttır. Musibete uğrama, hasta olma vb.. ihtimali bir meşru sebep olmaz. Vehimle bir kişi bir başkasının parasını alma hakkına sahip olamaz. Ayrıca sigorta haksız tazmindir. Sigorta akdi, güvence gibi objektif olmayan bir şeyin satışıdır. İslâm’ın yasakladığı bu unsurları taşıyan sigortanın da haram olması gerekir. Buna göre, sigortacının prim, sigortalının da tazminat alması caiz değildir.
Kaynakça:
[1] Bakara;188
URL Kopyala