Karnı tok olan misafirin ev sahibinin ısrar etmesi sebebiyle yemesi caiz olur mu?
Karnı tok olan misafirin ev sahibinin ısrar etmesi sebebiyle yemesi caiz olur mu?
Misafirliğe tok olarak gidince ev sahibi sofra kuruyor illede ye iç diye üsteliyor. Bu durumda da ”doyduktan sonra biraz yemek tahrimen mekruh, fazla olursa haram” kuralı geçerli mi yoksa istisna olarak izin veriliyor mu?
Yemekte ölçülü davranıp tıka basa yememek gerekir. Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ kâfirlerin yeme konusundaki tavrını, bir teşbihle şöyle anlatmaktadır:
“İnkâr edenler, dünyada sâdece zevk u safâ ederler ve hayvanların yediği gibi yerler! Onların varacağı yer cehennemdir.” (Muhammed 47/12)
Kâfirlerin bütün ihtimamları midelerine ve şehvetlerinedir. Âhirete dönüp bakmazlar bile. Dünyaya harîstirler ve âkibetten gâfildirler. Dolayısıyla mü’min, onlardan farklı olarak yeme içmede ölçülü olmalı, dünyaya ve nimetlerine karşı ihtiyaç nispetinde rağbet etmelidir. Zîrâ bir hadîs-i şerîfte:
“Canının çektiği ve arzu ettiğin her şeyi yemen, şüphesiz israftır!” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 51) buyrularak böyle bir hareket, ölçüsüzlük olarak telâkki edilmiştir. Allah dostlarına göre ise şeriatte doyduktan sonra yemek israf, tarîkatte doyuncaya kadar yemek israf, hakîkatte de Allah’ın huzûrunda olduğunu unutarak yemek israftır. Bir keresinde, çokça yiyen bir adam geğirmeye başlayınca, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) adamı:
“Geğirmeyi bırak. Çünkü dünyada çok doyanlar, kıyamet gününde en uzun müddetle aç kalacak olanlardır.” diye uyarmıştır. (Tirmizî, Kıyâmet, 37)
Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.), mü’minin sâdece midesini, kâfirin ise yedi bağırsağını birden doldurmak sûretiyle yiyip içtiğini belirterek İslâm ahlâk ve âdâbının bu konudaki ölçüsünü çarpıcı bir tasvirle beyan etmiştir. Ebû Hüreyre’nin rivâyetine göre Rasûlullah’a (s.a.s.) bir misâfir gelmişti, misâfir o esnâda kâfir idi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onun için bir koyunun sağılmasını istedi. Misâfir getirilen sütü içip bitirdi, tekrar getirildi yine bitirdi, tekrar getirildi yine bitirdi. Böylece tam yedi kap süt içti. Bu misâfir ertesi gün sabahleyin müslüman oldu. Allah Rasûlü (s.a.s.) yine ona süt getirilmesini emretti, misâfir onu içti. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) tekrar getirtti, fakat misâfir bu kez bitiremedi. Bu hâdise üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.s.):
“– Mü’min bir bağırsağı ile kâfir ise yedi bağırsağı ile içer.” buyurdu. (Müslim, Eşribe, 186)
Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Hiç bir insan midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak bir kaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın!” (Tirmizî, Zühd, 47)
Fahr-i Cihân Efendimiz’in (s.a.s.) tıka basa doldurulan mideyi tehlikeli bir kaba benzetmesi, beden ve ruh sağlığı ile yeme içme arasında yakın bir münâsebet bulunduğunu göstermektedir. İskenderiye Mukavkısı, Rasûlullah’a (s.a.s.) pek çok hediyelerle birlikte bir de doktor göndermişti. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) doktora:
“– Ev halkının yanına dönebilirsin. Çünkü biz acıkmadıkça yemeyen bir kavmiz. Yediğimiz zaman da doyuncaya kadar yemeyiz.” buyurdu. (Halebî, III, 299)
Hadîs-i şerîflerde hayâtın devamını sağlayacak kadar yemek ile, yeme içmeyi hayatın gâyesi hâline getirmek arasındaki farka dikkat çekilmektedir. Yeme içmede zarurî olan ölçü; vücûdun güç ve kuvvetini devam ettirecek, kişinin çalışamayacak ve kulluk yapamayacak derecede takatsiz kalmasına yol açmayacak kadar olmasıdır. Bunun, herkese göre değişen bir miktar olacağı da tabiîdir. Bu sebeple Peygamberimiz, midenin en az üçte birinin boş bırakılmasını tavsiye ederek, herkes için uygulanabilir bir yol göstermiştir. Ancak bir kimsenin, yarın tutacağı oruca kuvvet olsun diye veya misafirini utandırmamak için yemesinde bir sakınca yoktur. Doyduktan sonra, fazlaca yese bile, bu durumda da bir günah yoktur. (Fetavâyı Hindiye, 5/336) Fakat karnı tok olan misafirin ev sahibinin ısrar etmesi sebebiyle yemesi için herhangi bir ruhsattan bahsedilmemiştir.
URL Kopyala