Kalp kırmak, birinin kalbini incitmek mutlak olarak günah mıdır?
Kalp kırmak, birinin kalbini incitmek mutlak olarak günah mıdır?
Kalp kırmak, birinin kalbini incitmek mutlak olarak günah mıdır? Bazı insanlar mesela az sesi yükseltmeye, bağırmaya bile veya sert konuşmaya kırılabiliyor.
Konuyla ilgili bir ayeti celile’de Allah Teala sevgili habibinin (s.a.s.) insanlara karşı güzel davranışını ifade ederken şöyle buyurmuştur: “İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i İmran, 3/159)
Peygamberimiz Efendimiz (s.a.s.) bir gün Kâbe’ye bakarken şöyle demiştir: “Kuşkusuz Allah seni çok şerefli, çok mükerrem/ hürmetli, çok azametli kılmıştır; fakat mümin senden daha hürmetli / daha saygı değerdir.” (İbn Mace, Fiten,2; Mecmau’z-zevaid, 1/81) Tirmizî’nin “Hasen” dediği diğer bir hadiste: “Allah katında dünyanın yok olması, mümin bir kimsenin öldürülmesinden daha iyidir.” (Tirmizî, Diyat, 7; Nesaî, Tahrim,2) Bu ve benzeri hadisleri göz önünde bulunduran Mevlana, şu meşhur sözünü söylemiştir: “Kâbe, Azer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır. Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin Kâbe yıkmaktan daha kötüdür.”
Gerçek mânâda ibadet ehli, namazlı-abdestli bir mü’min; hâl ve davranışlarındaki nezâket ve zarâfetle insanlar arasında ayırt edilmelidir. Zira lâyıkıyla kılınan makbul bir namaz, kulu fahşâ ve münkerden, yani dînin ve aklın çirkin gördüğü bütün kötülüklerden alıkoyar. Tâdil-i erkân ve huşû üzere kılınan bir namaz, kişiyi ahlâken olgunlaştırarak davranışlarına da nezâket, zarâfet, incelik, hilm, şefkat, rikkat ve hassâsiyet olarak akseder. Yani kâmil mânâda namaz kılan bir mü’minde; kaba-saba, nezâketsiz, nâdan ve kırıcı davranışlar görülmez. Şayet görülüyorsa, o kimse aldığı abdestini ve kıldığı namazını gözden geçirmeli, nerede hatâ ettiğine dikkat etmelidir. Gözleriyle hangi vitrinleri seyrettiği, hangi seslere kulak verdiği, ağzından ne gibi kelâmlar çıktığı hususunda, hatâ ve kusurlarını telâfîye yönelmelidir.
Yunus Emre Hazretleri şöyle buyurur:
Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil!
Yetmiş iki millet dahî elin yüzün yumaz değil!..
Gönül yapmak ne kadar ulvî bir fazîletse, gönül yıkmak da o derece ağır bir uhrevî felâkettir. Fakat gönül yıkmayı; sadece bir insanı rencide etmek, kırmak, üzmek olarak telâkkî etmek de eksik olur. Zira gönüller, îmânın mahallidir. Bir gönlü îmandan, İslâm’dan, Kur’ân’dan ve Sünnet’ten uzaklaştıran her hâl ve davranış; esâsen gönül yıkmaktır. Hâl ve davranışlarıyla gönülleri İslâm’dan soğutan insanlar, gerçek mânâda gönül yıkan bedbaht kimselerdir. Ancak gerekli hassasiyete dikkat ederek konuşulmasına rağmen çok çabuk kırılan ince ruhlu bazı insanlar vardır. Bunlara karşı konuşurken gerekli dikkat ve ehemmiyet gösterildiği halde yine de incinme hasıl oluyorsa bundan dolayı sorumlu olunmaz.
URL Kopyala