Menü

İmam ve müezzin aralarında anlaşıp nöbetleşe görev yapabilir mi?

Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
439 görüntülemeKira ve İşçilik
0 Yorum

İmam ve müezzin aralarında anlaşıp nöbetleşe görev yapabilir mi?

İlçemizde bazı Camiilerde resmi olarak 4 kadrolu görevli olmasına rağmen 2 imam 2 müezzin kayyım var kadrolu. Ancak Müftülük oraya geçici görevlendirme 2 tane daha görevli vermiş ve 6 kişi bir camide kendi aralarında anlaşarak nöbetleşe olarak görev yapılabiliyor. Her gün sadece 2 görevli gelir camiye 1 imam 1 müezzin geliyor camiye böylece 3 günde bir görev yapılır kendi aralarında ve 30 günlük maaş alınıyor fakat 10 gün görev yapılıyor. Bizim araştırdığımız kadarıyla; ‘

‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 75718882-216-E.716418 Sayılı 14.11.2019 tarihli Cami Hizmetlerinde Verimliliğin Artırılması Konulu Genelgesi’nin B Kısmın da CAMİ GÖREVLİLERİNİN FAALİYETLERİ 2 maddesin de 2. Cami görevlileri, Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nin 47 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “Birden fazla imam hatip ve/veya müezzin kayyımı olan camilerde haftalık izin günü dışındaki günlerde, namaz vakitlerinde görevlilerin tamamı camide bulunurlar ve görevi nöbetleşe yaparlar.” şeklindeki hüküm doğrultusunda, haftalık izin günleri hariç, görev yaptıkları camide hazır bulunacaklar ve vakit namazlarını sırayla kıldırıp müezzinlik yapacaklardır.

Buna göre; çift kadrolu camilerde nöbetleşe görev yapıp tam maaş almanın hükmü nedir?

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 23/01/2025

URL Kopyala
0

Müteahhirîn döneminin önemli âlimlerinden Kâdîhan başta olmak üzere bazı Hanefî fakihlerinin yalnızca Kur’ân öğretimi niteliğindeki uygulamalara belirli şartlar çerçevesinde cevâz verdikleri görülmektedir. (1) Kâdîhan tarafından dillendirilen bu fıkhî yaklaşım, Belh fukahâsının çoğunluğu tarafından da benimsenip takip edilmiştir. (2) Bu âlimler, konu ile ilgili sundukları cevâza ilişkin görüşlerinin temelinde özetle şu gerekçelere yer vermektedirler: Erken dönem Hanefî fukahâsının yaşadıkları zaman diliminde hâfız sayısı az olmakla birlikte insanların Kur’ân öğrenmeye istekleri ise oldukça fazlaydı. Ayrıca bu eğitim faaliyetlerini gerçekleştiren hâfızlara devlet tarafından da düzenli bir gelir ödenmekteydi. Bu sebeple erken dönem Hanefî fakihleri ücretle Kur’ân eğitimi verilmesine cevaz vermemişlerdir. Bunun yanında hafızların sınırlı sayıda olmalarını gerekçe göstererek Kur’ân öğretiminin gerçekleşmemesi durumunda Kur’ân’ın zayi olma ihtimalini gerekçe göstererek Kur’ân öğretiminin dinî bir görev ve zorunluluk (vâcip) olduğunu ifade etmişlerdir.

Kâdîhan, kendi zamanında ise Kur’ân’a karşı halkın rağbetinin oldukça azaldığını ve devlet hazinesinden hâfızlara verilen ödeneklerin de kesildiğini belirtmektedir. Kâdîhan’a göre bu gibi sebeplerle Kur’ân eğitimi ile ilgilenmesi gereken hâfızlar, geçimlerini sağlayabilmek için doğal olarak farklı iş kollarında çalışmaya başlamışlardır. Bu bakımdan, Kur’ân öğretiminin herhangi bir karşılık alınmadan gerçekleştirilmesi oldukça azalmıştır. Kâdîhan’a göre Kur’ân öğretimi gibi uygulamaların ücret karşılığında yapılmasının yolu açılmaz ise Kur’ân’ın toplumsal zeminde yaygınlığının azalması, hatta unutularak zayi olması gibi tehlikeli durumların gerçekleşme ihtimali bulunmaktadır. (3) Kâdîhan tarafından dile getirilen ve savunulan bu fıkhî yaklaşımın temelinde istihsân yönteminin bulunduğu söylenebilir. Diğer taraftan cevaz hükmünün günümüzde çoğunluk tarafından benimsenen bir yaklaşım olduğu da kimi kaynaklarda ifade edilmektedir. (4)

İbn Âbidîn’in “Neşrü’l-arf” adlı eserinde meseleye temas ettiği görülmektedir. İbn Âbidîn’e göre Kâdîhan tarafından dillendirilen gerekçelerle sonraki dönem Hanefî fakihleri; Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’in ittifakla cevaz vermedikleri ve taat olarak değerlendirdikleri Kur’ân öğretimi gibi uygulamalar karşılığında ücret alınmasına olumlu fetva vermek zorunda kalmışlardır. (5) İbn Âbidîn, “Raddu’l-muhtâr” haşiyesinde sonraki dönem Hanefî âlimlerinin konu ile ilgili yaklaşımlarının bütün taatleri kapsayacak şekilde genel olmadığını ifade etmektedir. Bilakis ilgili meseledeki cevâz fetvası, Kur’ân ve fıkıh öğretimi, müezzinlik ve imamlık görevleri gibi zaruret durumunun bulunabildiği hususlarla sınırlıdır. Bu gibi hususlarda insanların rağbetinin azalmasına bağlı olarak bu gibi hizmetlerin geri kalması şeklinde bir zaruret durumunun meydana gelmesi mümkündür.

Sonuç olarak, son dönem müteahhir İslâm âlimleri, imamet, müezzinlik, dini öğretme karşılığında ücret almayı, bu görevlerin sahipsiz kalmaması gerekçesiyle câiz görmüşlerdir. Diğer taraftan bu görevliler vaaz, irşat ve Kur’ân öğreticiliği yanında, caminin ibadete açılması, ibadet için hazır tutulması, temizliği, bakımı, korunması gibi pek çok hizmet sunmaktadırlar. Ancak aldıkları ücret imamlık ve müezzinlik gibi dini vecibeler karşılığı olarak değil, başka bir işle uğraşmayıp, bekçi misâli kendilerini vazifeye haps etmeleri sebebiyledir. Dolayısıyla imam, müezzin vb. bağlı oldukları kurum yönetmeliğinde çalışma şartlarına riayet etmek zorunlu olup ciddi bir mazeret olmadan bu yönetmeliğin dışına çıkmak caiz değildir.  Keza Diyanet veya dini vakıflar gibi bir kurumda vazife yapan bir din görevlisinin bağlı olduğu kurumun yönetmeliğinde ‘velevki vazifesini aksatmadan da olsa’ başka bir işle meşgul olmama şartı mevcut ise ekstra bir iş ile meşgul olması da caiz olmaz.

1) Merginânî, el-Hidâye, 3/238,
2) Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, 5/124; Aynî, el-Binâye, 10/282.
3) Kâdîhan Ebü’l-Mehâsin Fahrüddîn Hasen b. Mansûr b. Mahmûd el-Özkendî el-Fergānî, Fetâvâ Ḳāḍîḫân, thk. Sâlim Mustafa el-Bedrî (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2009), 2/226, 227.
4) Ğazzî, Mevsûatü’l-kavâidi’l-fıkhiyye, 8/443.
5) İbn Âbidîn Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkî, Neşrü’l-arf fî binâi ba‘di’l-ahkâm ale’l-ürf, (Mecmuatü resâil-i İbn Abidîn içerisinde), (by. ty.), 126.

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 23/01/2025
0
Cevap yaz..