Henüz ele geçmemiş olan miras malı nedeniyle zekat, fitre, kurban gerekir mi?
Henüz ele geçmemiş olan miras malı nedeniyle zekat, fitre, kurban gerekir mi?
Mirastan kendisine hisse düşen hiç bir şekilde hissesi eline geçmeyen fakir konumda olan şahıs zekat fitre fidye alabilir mi?.
URL Kopyala
Miras bırakanın ölümünden sonra miras malı uzun bir süre bölünmeden kalır ve daha sonra mirasçılar arasında paylaştırılır ve mirasçılar tarafından alınırsa, mirasçının eline geçmeden önceki yıllar için bu miras malında zekâtın vacip olup olmadığı konusunda fakihler ihtilaf etmişlerdir. Hanbelîler, kendi mezheplerindeki bir rivayette, mirasçının miras malından habersiz olması veya yerini bilmemesi şartıyla, miras malı ele geçmeden önce zekâtın vacip olmadığını söylemişlerdir. Fakat Şâfiîler ve mezheplerindeki muteber görüşe göre Hanbeliler, mirasçının ölümüyle miras malında zekâtın vacip olduğunu belirtmişlerdir. Mâlikîler, mirasçının eline geçmeden önce miras malında zekâtın vacip olmadığını belirtmişlerdir, Ebu Hanife’nin de aynı görüşte olduğu bildirilmiştir.
İmam Serahsî “el-Mebsût” adlı eserinde şöyle demiştir: “Bir kişiye babasından bin dirhem miras kalsa ve bunu yıllar sonra alsa, Ebu Hanife’nin son görüşüne göre geçmiş yıllar için zekât gerekmez… Bu rivayette miras, mehri müeccel ve hul’ bedeli gibi zayıf bir borç gibi kabul edilmiştir. Bu rivayetin gerekçesi şudur: Mirasta mülkiyet, mirasçıya karşılıksız olarak geçer. Bu, mal olmayan bir şeyin karşılığı olarak alacak sahibi olmak gibidir, yani mehri müeccel gibidir. Dolayısıyla elde edilmeden zekât nisabı oluşmaz. Bunu açıklayan şudur: Miras şer’i bir ikramdır ve kadına verilen mehir de bir yönüyle ikram anlamındadır.”
Allâme Haraşi, “Şerh Muhtasar Halil” adlı eserinde şöyle demiştir: “Eğer bir mal miras kalırsa, ister yıllarca kalsın, ister haberdar olsun, isterse meşhur görüşe göre onun adına vakfedilsin, malı teslim aldıktan veya temsilcisi aldıktan sonra bir yıl geçmesiyle zekât yükümlülüğü başlar.” İmam Ebu Velid İbn Rüşd, “el-Mukaddimat el-Mümehhidat” adlı eserinde şöyle demiştir: “Zekât konusunda alacaklar dört kısma ayrılır: Kazançtan doğan alacak, gasp elde edilen maldan alacak, borç verme yoluyla elde edilen alacak ve ticaretten doğan alacak. Kazançtan doğan alacaklar da dört kısma ayrılır: Miras, bağış, cinayet tazminatı, kadının mehri, hul’ bedeli ve benzeri şeyler. Bunların hiçbiri, ister peşin ister vadeli olsun, elde edilmeden ve elde edildikten sonra bir yıl geçmeden zekât gerektirmez. Zekâttan kaçmak için almayı geciktirse bile, bu ona zekât yükümlülüğü getirmez.”
Bu görüşlerini iki delile dayandırmışlardır: Birincisi: Fakihler, tam mülkiyetin zekâtın vacip olma şartlarından biri olduğunu belirtmişlerdir. Allâme Haskefi, “ed-Dürrü’l-Muhtar” adlı eserinde şöyle demiştir: “Zekâtın farz kılınmasının sebebi, bir yıl boyunca (yılın dönmesiyle) nisaba tam bir mülkiyettir.” Allâme Haraşi, “Şerh Muhtasar” adlı eserinde şöyle demiştir: “Malın ve diğer şeylerin zekâtının şartı, malın tam bir mülkiyetle sahip olunmasıdır. Bu nedenle, gasp eden, emanet alan, yitik malı alan kimseye, mülkiyetin olmaması nedeniyle zekât yoktur. Ganimet mallarında da paylaşılmadan önce zekât yoktur, çünkü henüz kesinleşmemiştir.” Buna göre; kişinin henüz eline geçmemiş olan miras malından başka nisap miktarı malı olmayan ihtiyaç sahibi kimselerin fitre vermesi, kurban kesmesi gerekmediği gibi zekat, fitre, fidye almaları da caiz olacaktır. (Fethu’l-Kadîr, 2/288)