Gecikme sebebiyle mahkemenin alacaklı lehine hükmettiği fark helal midir?
Gecikme sebebiyle mahkemenin alacaklı lehine hükmettiği fark helal midir?
Hocam, haklı olduğu bir davada mahkemeyi kazanıp alacağını tahsil eden birine, kanunlar dolayısıyla faiz de ödeniyor. Bu faiz tutarını geri iade etmeye mi çalışmalı yoksa hayır olarak infak mı etmeli?
URL Kopyala
İslam Hukuku genel kurallarına göre maslahat çerçevesinde alacaklının menfaatinin korunması ve ona gelen zararın giderilmesi gerekir. Paranın değer kaybı borcun sahibi olan olan taraf açısından bir zarar meydana getirdiğine göre bunun telafi edilmesi hukuki prensiplere uygun bir hüküm olacaktır. Değer kaybının ödenmesini istemek İslam’ın sosyal adaleti gerçekleştirme ve refahı toplumun tüm kesimlerine yayma hedefine uygun bir davranış olarak değerlendirilebilir ve insani ilişkilerin iyileştirilmesi noktasında önemli katkı da sunabilir. Ayrıca Kur’an ve Sünnette emredilen yardımlaşma düşüncesinin zarar görmemesi ve sağlıklı bir şekilde devam etmesini sağlayabilir. Değer kaybının ödenmesi ve oluşabilecek mağduriyetin giderilmesinde dikkat edilmesi gereken bazı önemli husular da bulunmaktadır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:
Değer kaybı alacaklı taraf açısından genel olarak (örfen) kabul edilebilir bir oranın üstünde gerçekleşmeli ve hak sahibinde bir zarar meydana getirmiş olmalıdır. Alacaklı kimsenin kabul edebileceği ve beklentileri dahilindeki bir kayba akit esnasında rızası bulunduğu varsayılır, bu kayıp daha sonra talep edilemez. Borç, bir satım akdinden doğmuşsa; belirlenen vade alacaklıya zarar verecek bir süre aşılmış olmalı ve değer kaybı da vade farkı olarak fiyata yansıtılmış olmamalıdır. Karz akdinden kaynaklanmış ise akit öncesi ödemeye ek olarak belli bir miktar veya vadeye karşılık ilave bir oran belirlenmemelidir. Tüm bu belirlemeler hukuken riba/faiz olarak değerlendirilir. Borç para verme işlemleri (karz) genellikle yardımlaşma amacıyla yapılmaktadır. Tüm borçlanmalarda vadenin sebepsiz yere geciktirilmemesi gerekir.
Gecikme durumlarında, kasıt ve ihmal unsuru aranmalı, iflas, paranın temin edilememesi veya ulaştırılamaması gibi elde olmayan yahut borçlunun zor duruma düşmesi gibi öngörülmeyen nedenlerde değer kaybı talep edilerek ödeyecek kişi/borçlu daha fazla mağdur edilmemelidir. Zimmette sabit olan para borcunun, değer kaybı eklenmiş haliyle yeni bir bedelle ödenmesi durumunda ödemenin derhal yapılması gerekir. Yoksa hukuki tabirle “deyn’i deyn ile satma” durumu ortaya çıkacağından bu fazlalık faiz olarak kabul edilir. Enflasyon ve değer kaybı, piyasanın tabii seyri içinde, normal şartlarda oluşmalı, spekülatif veya devlet kaynaklı ve servet sahiplerine özel (vergilendirme amaçlı) bir uygulama olmamalıdır. Bu durum, sadece servet sahiplerinden alınan bir vergi niteliğinde olduğu için alacak sahibinin bu kaybı kendisinin karşılaması gerekir. Bu yükü karşı tarafın üstlenmesini istemek hukuken ve ahlaken uygun bir davranış olmayacaktır.
Sonuç olarak; ödeme imkanı olduğu halde borcunu ödemeyen borçluyu, alacaklının mahkemeye vermesi sonucunda oluşan avukat vb. masrafları, ayrıca gecikme faizi diye tabir edlien gecikmeden kaynaklanan değer kaybı enflasyon oranında alacaklının hakkı olup, şayet bundan fazlası varsa sahibine iade edilmelidir.