Geçici evlilik niyetiyle yapılan nikah sahih ve caiz olur mu?
Geçici evlilik niyetiyle yapılan nikah sahih ve caiz olur mu?
Kişi nikah akdinde kavli olarak böyle bir şey zikretmeyip ama kalbi olarak daha sonra boşarım düşüncesi ile nikahlansa bu haram mı nikah geçerli mi?
Evlenme ve aile konusunda Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) sünnetinde yer alan ilke ve düzenlemelerin, evlilik kurumunu sağlam temellere dayandırma ve evliliğin ancak yaşanan tecrübenin ardından yürümeyeceğinden emin olunduğunda sona erdirilebileceği anlayışını benimsetme hedefinde birleştiği açıktır.
Nitekim izdivacın ilahi gayesine dikkat çekerken kadın veya erkek değil, eş kavramını esas alarak insanlar için kendi türünden eşler yaratılıp aralarında sevgi ve şefkatin var edilmesini ilâhî kudretin kanıtları arasında sayan ve bununla “sükûn”un (kaynaşma, huzur bulma, istikrar) amaçlandığını bildirerek (el-A‘râf 7/189; er-Rûm 30/21) evlenmenin kalıcı bir ilişki olarak düşünülmesi gerektiğini telkin eden, nikâh akdini ağır sorumluluk yükleyen bir anlaşma ve kadın açısından sağlam bir teminat olarak niteleyen (en-Nisâ 4/21), erkeğin eşine karşı davranışını onun iyi insan olup olmadığının kriteri sayarak (İbn Mâce, “Nikâḥ”, 50) evliliğin cinsel ihtiyacı karşılamanın ötesinde paylaşımların gerçekleştirileceği bir kurum olduğuna dikkat çeken, evliliğin iradî olarak sona erdirilmesini en son başvurulabilecek ve gayri ciddi denemelere tahammülü olmayan bir yol kabul ettiği gibi bunu karşılıklı haklar ve yükümlülükler dengesi içinde belirli bir düzene bağlayan (el-Bakara 2/226-231; en-Nisâ 4/35; et-Talâk 65/1-7; Ebû Dâvûd, “Ṭalâḳ”, 9), yaygın anlamıyla zinayı yasaklamakla yetinmeyip gayri meşrû kadın-erkek beraberliklerinin kınanması bağlamında hem kadın hem erkek bakımından “gizli dost” tutmayı ayrıca belirten (en-Nisâ 4/24-25; el-Mâide 5/5), kadının sömürülmesine ve temel ahlâk ilkeleriyle bağdaşmayacak birlikteliklere meşruiyet kazandırma aracı niteliğindeki bazı Câhiliye dönemi evlilik türlerini yasaklayan ve ailevî ilişkiler konusunda görülen yanlış uygulamaları düzelten (Buhârî, “Nikâḥ”, 36; Ebû Dâvûd, “Ṭalâḳ”, 33) âyet ve hadisler bu tesbitin delillerindendir.
Erkeğin kadına, belli bir müddet ve belli bir bedel karşılığında, kendisinden faydalanma teklifinde bulunup, kadının da bu teklifi kabul etmesiyle gerçekleşen nikaha, mut’a nikâhı denmektedir. İslâm öncesi dönemde mut’a zaman zaman başvurulan bir uygulama olarak mevcuttu. Abdullah b. Abbâs (r.a.): “Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunanlar (cariyeler) bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.” (Müminûn 5-7) âyetlerinin nâzil olmasıyla mut’anın yasaklandığını ifâde etmiştir. (Tirmizî, Nikâh 28) Hazreti Ali de (r.a.), Peygamber Efendimizin (s.a.s.) Hayber Gazvesi sırasında mut’a yı yasakladığını bildirmiştir. (Buhârî, Meğâzî 39) Ancak geçici olarak kıyılan nikahın batıl (geçersiz) olması için geçici sürenin nikah akdindeki icap ve kabul lafızlarına dahil edilerek kıyılmış olması gerekir. Şayet geçici süre akde dahil edilmeden konuşulmuş veya buna niyet edilmiş olursa nikah batıl olmasa da bu kasıt ve niyet içinde olan kişiler günahkar olurlar. Zira yukarıda ifade edildiği üzere bu durum, izdivacın ilahi gayesine ters düşmekte ve aile olmanın gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
URL Kopyala