Menü

Canıyla tehdit edilerek eşini boşamak zorunda kalan kişi başka mezhebi taklit edebilir mi?

Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
276 görüntülemeBoşama (Talak)

Canıyla tehdit edilerek eşini boşamak zorunda kalan kişi başka mezhebi taklit edebilir mi?

Herhangi bir sebeple kendi iradesi dışında, kendi mezhebine göre dönüşü mümkün olmayacak şekilde, eşini boşamış olan bir kimsenin kendi mezhebinde çözüm mümkün olmayıp başka bir mezhepte mümkün olduğu takdirde ailenin dağılmaması için bu mezhebi taklit etmesi caiz olur mu?

Meselenin izahı için bu konuya iki örnek vererek açıklamaya çalışalım:

Hasta olan kimse, sarhoşluk veren ilaçtan -başka bir ilaç bulamadığı için- içer ve sonra sarhoş olup karısını boşarsa karısı boş olmaz. Yine kendisine zorla içki içirilir ve sarhoş olup karısını boşarsa, boşama gerçekleşmez ve karısı boş olmaz. Eğer mazereti yok iken içki içip sarhoş olursa ve sonra karısını boşarsa, bu durumda talakın vaki olup olmayacağı hususunda ihtilaf vardır: Hanefi ve Şafiî âlimlerinin ekserisine göre, boşama vaki olur ve eşi boş sayılır. Çünkü o, uyuşturucuyu hiçbir zaruret olmadan iradesi ile almıştır. Bir ceza olmak üzere, onu bu isyandan caydırmak maksadıyla talakı geçerli sayılır. Hanefilerden İmam Züfer, İmam Tahâvî, İmam Kerhî ve Şafiîlerden İmam Müzenî’ye göre ise sarhoşta kast, şuur ve irade tam manasıyla bulunmadığından dolayı talakı geçerli olmaz. Zira deli gibi aklı gitmiştir. Sarhoşluğun ayrı bir cezası vardır ki o da haddir. (Had, sarhoşa verilecek şer’i cezadır.) Bu görüş aynı zamanda Hazreti Osman’ın, Ömer İbni Abdülaziz’in, Said İbni Müseyyeb’in, İmam Ata’nın ve diğer bazı tâbiînin görüşüdür. (Vehbe Zuhaylî, IX, 290-291) Hanefi mezhebi mensubu bir kimsenin böyle bir duruma düşmesi halinde kendi mezhebinin görüşü olan birinci görüş ile amel etmesi ihtiyatlı olan bir davranış diğer mezhebi taklit ederek o görüşle amel etmesi de ihtiyatı terk ederek ruhsat ile hareket etmek olarak değerlendirilebilir.

İmam Ebû Hanîfe, Nehaî, Sevrî ve Ömer b. Abdilazîz gibi müctehitlere göre zorlanan ve tehdit altında bulunan kimsenin boşaması geçerlidir. Çünkü zorlama temelde iradeyi ortadan kaldırmaz. Zorlanan veya korkutulan kişi kötü olan iki şeyden birisini seçerek, irade ve tercihini belirtmiş olur. Burada onun rızasının bulunmaması sonucu değiştirmez. Tercihinin bulunması yeterlidir. Dayandıkları deliller: Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Koca eşini (üçüncü defa) boşarsa, artık bu kadın ona, başka bir erkekle evlenmedikçe helâl olmaz.” (Bakara, 2/230) Bu âyette, zorlama ya da serbest iradesiyle boşama arasında bir ayırım yapılma­mıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Küçük çocuk ve akıl hastası dışında her boşama caizdir.” (Zeylâî, age, III, 221) Burada zorlananın boşaması istisna edilmediği için bunun geçerli olması gerekir. Bu konuda uygulama örneği olarak aşağıdaki olay gösterilir: Kocasıyla şiddetli geçimsizliği olan bir kadın, onu hurma bahçesinde bir ağacın altında öğle uykusunda görünce, hançerini boğazına dayayarak; “Beni boşa aksi halde seni boğazlarım.” demiştir. Bunun üzerine kocası onu boşamış ve sonra Peygamberimiz’e (s.a.s.) başvurarak bunun hükmünü sormuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “Boşamada öğle uykusunun hükmü yoktur.” (İbnü’l-Hümâm, age, III, 39) buyurarak, boşamanın geçerli olduğunu bildirmiştir.

Şâfi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre zorlananın boşaması geçerli değildir. Dayandıkları deliller şunlardır: Kur’ân’da şöyle buyurulur: “İnandıktan sonra Allâh’ı inkâr eden, kalbi îmanla yatışmış olduğu halde inkâra zorlanan değil, fakat küfre göğüs açan kimselere Allah’tan bir gazap iner.” (Nahl, 16/106) Buna göre zorlama durumunda küfür sözü bile geçersiz sayılınca, bunun altında kalan boşama vb. sözler öncelikle geçersiz olur. İbn Abbas’ın (r.a.) naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Şüphesiz Allah, ümmetimden yanılma, unutma ve yapmaya zorlandıkları şeyin (hükmünü) kaldırmıştır.” (Buhârî, Talâk, 44) Hanefîlere göre, bu hadis genel anlam ifade etmez ve ayrıca hükmünün âhiretteki cezanın kaldırılması ile ilgili olduğu konusunda görüş birliği vardır. (İbnü’l-Hümâm, age, III, 39) Çoğunluğun dayandığı başka bir delil “iglak” hadisidir. Hadiste; “İglâk (zorlama, korkutma, bilincini kaybetme) sırasında boşamanın hükmü yoktur.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 8) Aynı şekilde Hanefi mezhebi mensubu bir kimsenin böyle bir duruma düşmesi halinde kendi mezhebinin görüşü olan birinci görüş ile amel etmesi ihtiyatlı olan bir davranış diğer mezhebi taklit ederek o görüşle amel etmesi de zaruret halinde caiz görülebilir. Nitekim 1917 tarihli H.A.K.’nın 105. maddesi ile Osmanlı Devleti uygulamasında çoğunluğun görüşü esas alınmıştır. Madde şöyledir: “İkrah ile vuku bulan talak muteber değildir.”

Sonuç itibarıyla, kendi mezhebinde çözüm olmayıp başka mezhepte daha kuvvetli delile dayanan çözüm yolu olan makul bir fetva bulunması durumunda o görüş ile amel etmek ve o mezhebi taklit etmek mümkün olabilir. Ancak burada genel bir ifade kullanmak doğru olmaz, nitekim bu durum meseleleri tek tek ele alıp müçtehitlerin bu hususta getirmiş oldukları delillerin sıhhat boyutunu inceleyerek ilim ehlinin karar vermesi gereken bir durumdur. Dolayısıyla bir meselede taklit makul ve sağlıklı değerlendirilebilir iken diğer başka bir meselede ise taklit makul ve sağlıklı görülmeyebilir. Ayrıca bu gibi taklit konularında muasır ilim ehli arsında farklı görüş ve söylemlerin bulunması da normal karşılanmalıdır. Ancak mümin karar verirken fani hayatını baki hayata tercih etmeyip ebedi alemde vebal altında kalmama yolunu tercih etmeli ve her daim ihtiyatlı davranmalıdır.

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 02/08/2024

URL Kopyala
0
Cevap yaz..