​İslâm’da kul hakkı, bir insanın başka bir insana karşı maddi veya manevi olarak yaptığı haksızlık ve verdiği zarardır. Sadece para veya mal gibi somut şeyler değil, aynı zamanda başkasının zamanını, huzurunu, hareket serbestliğini kısıtlamak da kul hakkı kapsamındadır. Kaldırım ve merdivenler, insanların rahat ve güvenli bir şekilde yürümesi için vardır. Bu alanların işgal edilmesi, oradan geçen kişilerin yollarını uzatmasına, tehlikeli şekilde yola inmesine veya hareketlerinin kısıtlanmasına neden olur. Bu durum, onların temel hareket özgürlüğünü engellemektir. Dar bir alanda durarak başkalarını bekletmek, geçişlerini zorlaştırmak, insanlarda gerginlik ve sinir meydana getirir. Bu durum, karşıdaki kişinin huzurunu bozmak ve manevi bir rahatsızlık vermektir. Kul hakkı, temelde empati eksikliğinden kaynaklanır. O alanda duran kişiler, kendi rahatlarını başkalarının önüne koymuş olur ve bu da kul hakkının oluşmasına zemin hazırlar. ​Kul hakkı, İslâm’da üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Allah’a karşı işlenen günahların (namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi) tövbe ile affedilebileceği umulurken, kul hakkının affı için hak sahibinin rızasının alınması gerektiği belirtilir. Yani bu durumda rahatsızlık verdiğiniz kişilerden helallik istemeniz gerekir. ​Bu yüzden, toplu halde bir yerde durduğunuzda veya bir kaldırım kenarında konuştuğunuzda, diğer insanların geçişini kolaylaştırmak için onlara yol vermek ve rahatsızlık vermemek büyük önem taşır. Bu sadece dinî bir yükümlülük değil, aynı zamanda toplumsal bir nezaket ve medeniyet kuralıdır.