Müslümanlık ve komünizm arasındaki ilişki, sıkça tartışılan ve hassas bir konudur. Bu durumda bir kişi hem Müslüman olduğunu hem de komünist olduğunu söylüyorsa, bu durumu birkaç farklı açıdan değerlendirmek gerekir. Öncelikle, İslam’ın temel prensipleri ile komünizmin temel ideolojisi arasında derin farklılıklar vardır. Komünizmin kurucularından Karl Marx, dini “halkın afyonu” olarak tanımlamış ve komünist ideolojide dinin toplumsal bir yanılsama olduğunu öne sürmüştür. Bu nedenle, komünizm teorik olarak dinsizliği savunur.
Sizin belirttiğiniz kişinin imanın 6 şartını kabul etmesi ve Allah’ın bütün hükümlerini kabul etmesi, onun kalben bir Müslüman olduğunu gösterir. Bu şartlar, bir kişinin Müslüman sayılmasının temelidir. Bu durumda, bu kişinin komünizmi, ideolojinin temel dinsiz felsefesinden ziyade, sömürü ve emperyalizm karşıtlığı gibi daha çok politik ve sosyal yönleriyle benimsediği anlaşılabilir. Bu, bir kişinin komünizmin ekonomik ve sosyal adalet taleplerini desteklerken, onun ateist ve materyalist felsefesini reddettiği anlamına gelir. İslam’da niyetin ve kalbin durumu çok önemlidir. Bir kişi kendi inancını açıkça ifade ediyorsa ve İslamın inanç kaidelerine bağlı kalıyorsa, bu kişinin Müslüman olarak kabul edilmesi gerekir. İslam’da da sosyal adalet, zekat ve sadaka gibi kavramlarla toplumsal eşitliği sağlamaya yönelik güçlü vurgular vardır. Dolayısıyla, bu kişinin kendisini komünist olarak tanımlaması, onun politik bir duruşu ifade etmesidir. Ancak Müslüman olup olmaması, iman esaslarını kabul etmesiyle belirlenir. Bu kişi, imanın şartlarını kabul ettiği ve Allah’ın hükümlerini onayladığı sürece, inanç açısından Müslüman olarak kabul edilir. İdeolojik bir etiket kullanması, bu temel gerçeği değiştirmez.