Yaptığının günah olduğunu bilmemek, cehalet mazeret sayılır mı?
Yaptığının günah olduğunu bilmemek, cehalet mazeret sayılır mı?
Dârül’İslâm’da bulunan bir mü’minin, dinin kesin hükümlerini bilmemesi başlı başına günah sayıldığı için, böyle bir kişinin bu tür kesin hükümleri bilmemesi, mazeret olarak kabul edilmemiştir. Aksi hâlde günahtan aklanma gerekçesi olarak başka bir günaha dayanılmış olur. Bu hususu vurgulamak üzere Zerkeşî, bilgisizliğin mazeret sayılmasının bir kolaylık hükmü olduğunu, yoksa bizâtihi cehle bağlanan bir sonuç olmadığını belirtir ve İmâm-ı Şâfiî’nin şöyle dediğini nakleder: “Eğer cahil, cehlinden ötürü mâzur sayılsaydı, bilgisizlik ilimden üstün tutulmuş olurdu.” (Zerkeşî, el-Mensûr fi’l-Kavâidi’l-Fıkhiyye, el-cehlü yeteallaku bihi’l-mebâhis; c. 2, s. 16-17) İnsanların, işlediği hayırlı amelleri tahkiki bir bilgi ile yapmaları hâlinde alacakları sevap, taklidi olarak yapılan bir amelden daha fazladır. Aynı şekilde bilerek işlenen bir günahın cezası ile günah olduğu bilinmeden işlenen bir günahın cezası da bir değildir. Bununla beraber bir mükellef, öğrenmesi gereken bir bilgiyi ihmalinden dolayı öğrenmemiş ve bundan dolayı günaha girmiş ise, sorumluluğu da azalmayacaktır. Temel olarak, İslam’da bir hükmü bilmemek genellikle tam bir mazeret sayılmaz.
Çünkü her Müslüman’ın, dininin temel prensiplerini, helallerini ve haramlarını öğrenme sorumluluğu vardır. Bu, “ilmin farz olması” prensibiyle açıklanır. Yani kişi, mükellef olduğu (sorumlu olduğu) hususlarda bilgi edinmekle yükümlüdür. Allah Teâlâ, Kur’an’da insanlara akıl ve peygamberler göndererek doğru yolu göstermiştir. Dolayısıyla, eğer bir kişi kolayca öğrenebileceği bir şeyi öğrenmeyerek cehalet içinde kalıyorsa ve bu cehaleti yüzünden bir günah işliyorsa, bu cehalet genellikle mazeret olarak kabul edilmez ve kişi günahından sorumlu olur. Ancak, cehaletin mazeret olarak kabul edildiği veya sorumluluğu hafiflettiği bazı istisnai durumlar da vardır. Bir kişi yeni Müslüman olmuşsa ve İslam’ın tüm hükümlerini henüz öğrenememişse, bilgisizliği sebebiyle işlediği bazı kusurlar affedilebilir. Zamanla dinini öğrenme ve uygulama sorumluluğu ona yüklenir. İslam’ın temel hükümlerinin kendisine ulaşmadığı, dinî bilginin öğretilmediği, izole kalmış bölgelerde yaşayan veya tebliğin kendisine ulaşmadığı kişiler için cehalet mazeret olabilir. Yani, kişi öğrenmeye niyetli olsa bile bilgiye ulaşma imkânı yoksa, sorumlu tutulmaz.
Bazı fıkhî hükümler çok detaylı veya ihtilaflı olabilir ve avamdan (sıradan halktan) bir kişinin bunları bilmesi beklenmeyebilir. Ya da bir mesele o kadar gizlidir ki, araştırsa bile doğru bilgiye ulaşması çok zordur. Bu tür durumlarda işlenen hata için cehalet mazeret sayılabilir. Eğer bir kişi güvenilir sandığı bir âlimden veya kaynaktan yanlış bilgi almış ve bu yanlış bilgiye dayanarak bir fiil işlemişse, bu durumda da cehalet mazeret sayılabilir. Sorumluluk, yanlış bilgi verene de düşebilir. Cehalet olmasa da, bir anlık unutkanlık veya hata sonucu işlenen günahlar (örneğin oruçluyken unutup yemek yemek gibi) kasıt içermediği için affedilir. Bu durum tam olarak cehalet olmasa da, sorumluluğu ortadan kaldıran bir nedendir. Özetle, İslam’da “bilgisizlik mutlak bir mazerettir” demek doğru değildir. Her Müslüman’ın üzerine düşen, dininin helal ve haramlarını öğrenmeye çalışmaktır. Ancak, bilgiye ulaşmanın imkansız olduğu, yeni Müslüman olma veya hükmün kendisine ulaşmadığı gibi istisnai durumlarda cehalet mazeret sayılabilir. Allah Teâlâ’nın adil olduğu ve kimseye taşıyamayacağından fazla yük yüklemeyeceği prensibi (Bakara Suresi, 286. ayet) de bu konuda önemlidir. Kişi kalbinden samimiyetle doğruyu aradığı ve elinden geleni yaptığı halde bir hataya düşerse, Allah’ın rahmetinin geniş olduğu unutulmamalıdır.
								
URL Kopyala

