Üç yerde yalanın caiz olmasının belli bir takım şartları var mıdır?
Üç yerde yalanın caiz olmasının belli bir takım şartları var mıdır?
“İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine hayırlı sözler taşıyan veya hayır konuşan yalancı sayılmaz.”[1]
“Yalan, yalnız üç yerde câizdir: Koca, karısını memnun etmek için, savaşta ve insanları birbiriyle barıştırmak için.”[2]
Bu ve benzeri hadislere dayanarak, bu üç yerde yalan söylemenin caiz olduğunda ihtilaf yoktur. Ancak bu yerlerde söylenilebilecek yalanın nasıl olduğu konusunda görüş ayrılığı vardır:
1) Bazı alimlere göre bu üç yerde yalan mutlak surette caizdir. Bunların dışında da maslahâta binaen caiz olabilir. Kendisine sığınan birini öldürmek için soran bir zalime; “bilmiyorum” demek ittifakla vaciptir. İbrahim (a.s) putlar için; “Onları büyükleri kırdı, ben hastayım” demişti.[3] Karısını elinden almak isteyen zalimlere de onun kızkardeşi olduğunu söylemiş (içinden de dinde kardeşi olduğunu kastetmişti) denir.[4]
2) Diğer bazı alimlere göre yalan sadece bu üç yerde ve ancak Hz. İbrahim’in (a.s) sözünde olduğu gibi doğruya da ihtimali olacak şekilde tevriyeli caiz olabilir. Meselâ koca, karısına elbise, mobilya vs. sözü verir, içinden de; “imkân bulursam günün birinde alabilirim” diye düşünür. Harpte ise düşmana meselâ, “baş komutanınız öldü” der, bununla daha önce ölen komutanlarını kasteder vs…[5]
Görüldüğü gibi, üç yerde yalan konuşmanın câiz olduğuna dair açık bir istisnâ vardır. Yalnız, bütün bu durumlarda bile, doğru söyleyerek ihtiyaç giderilecekse, yalana mürâcaat edilmemelidir.
Yalan kapısı, mecbur olmadan hiç aralanmamalı, şeytanın bu yalancı ağız kapısından kalbe girip orayı işgal etmesine fırsat verilmemelidir. Bu üç yerin dışında kalıp da sahih maksat taşıyan yalanın da bunların hükmünde olduğu belirtilir.
Zâlim bir kimseden parasını, malını, canını korumak için yalan söylemek, İslâm’ın hükümleriyle hükmetmeyen devlet yönetimine ve zulmedecek güçlere karşı müslümanlara zarar verecek bilgiler vermemek için, meselâ çocuğu eğitmek için gerekli korkutma, caydırma ve sakındırma amacıyla, yani, yalandan daha büyük günahlara, kötülük ve zararlara engel olmak için başka çözüm yoksa, ifsâd değil; ıslah amaçlı yalana mürâcaat etmek mubahtır.
Tüm bunların da sınırı vardır, bu ruhsatlar istismar edilmemelidir. Meselâ, doğru söyleminin büyük mahzurları olduğu herhangi bir durumda, yalan söylemenin de mahzurları unutulmamalı, iki sakıncalıdan ehven olan tercih edilmelidir. İki tarafın sakıncaları da birbirine yakın ise, doğru tercih edilmelidir. Çünkü yalan, zarûretten veya çok mühim bir sebepten mubah sayılmıştır. Tercih sebebi olmayınca, iş aslına rücû eder; asıl olan şey, yalanda haramlık olduğundan, yalanda yasaklık devreye girer. Maksatları ve sakıncaları ölçmek zor olduğu için, imkân nisbetinde yalandan kaçınmalıdır.
Kaynakça:
[1] Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101, hadis no: 2605
[2] Tirmizî, Birr 26, hadis no: 2003; Ebû Dâvud, Edeb 58, hadis no: 1921
[3] 21/63
[4] Buhari, Enbiya 8; Müsned, NI/244
[5] El-Mubarekfûrî, Tuhfetü1-Ahvezi, VI/69; Tecrid, IX/112 vd.
URL Kopyala