Menü

İslam hukukunda kadınlar yetkili makamlarda idareci olabilir mi?

68 görüntülemeDevlet ve Halk İlişkileri
0 Yorum

İslam hukukunda kadınlar yetkili makamlarda idareci olabilir mi?

Kadın yöneticilere başkan, kaymakam, vali vb yönetimde veya diğer konumdaki kadın yöneticilere itaat edilir mi?

İsmail Hakkı Yelkenci cevap verdi 1 gün önce

URL Kopyala
0

​Fakihlerin cumhuru (Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî mezhepleri ve Hanefîler’de had ve kısas dışındaki davalarda kadı olmasına cevaz verenler dışındaki çoğunluk), kadınların bu makamlara getirilmemesi gerektiğini bazı temel delillere dayandırır. ​Rasûlullah (s.a.s), İranlıların, Kisrâ’nın kızı Buran’ı kendilerine melike (devlet başkanı) yaptıklarını duyunca şöyle buyurmuştur: ​”İşlerini bir kadına tevdi eden (bırakan) bir kavim (topluluk) asla felah bulmaz (kurtuluşa, başarıya ulaşamaz).” ​(Sahih-i Buhârî, Meğâzî, 82; Tirmizî, Fiten, 75; Nesâî, Kudât, 8) Hadiste geçen “işlerini” ifadesi, fukaha tarafından umumi velâyet (devlet başkanlığı, valilik, genel hâkimlik gibi) olarak anlaşılmıştır. İmam Şevkânî gibi âlimler, bu hadisin, kadının velâyet ehliyetinin olmadığına delil olduğunu ve bir topluluğun onu idareci yapmasının helal olmayacağını belirtmişlerdir.

​Fakihler, Nisâ Sûresi 34. ayetinde geçen “kavvâm” (yönetici, koruyucu, bakıp gözeten) sıfatını, geniş kamu otoritesine kıyas yoluyla taşımışlardır. Ayette erkeğin aile içinde reîs (başkan) ve kavvâm olduğu belirtilmiştir. Fukaha, aile reisi olmanın gerektirdiği yönetim yetkisi ve sorumluluğunun (azim, kararlılık, dış görevlere uygunluk gibi hasletler) imamete (devlet başkanlığına) kıyasla daha küçük bir velayet olduğunu; dolayısıyla aile reisliği gibi küçük bir velayette bile erkeklik şart koşulmuşken, tüm ümmetin işlerini kapsayan imamete-i uzmâ’da (en büyük yöneticilikte) evleviyetle (öncelikle) erkeklik şartının aranması gerektiğini savunmuşlardır. Kadının fıtrî yapısının, devlet başkanlığının ve valiliğin gerektirdiği şiddetli münakaşalar, savaş kararları, sürekli dış temaslar, gece gündüz görev başında olma ve halkın önünde bulunma gibi durumlarla bağdaşmadığı bildirilmiştir. ​

İslam fıkhında, imamete-i uzmâ (devlet başkanlığı) görevine şer’î şartları (örneğin erkek olmak şartını) taşımayan birinin getirilmesi durumunda, o kişinin meşru bir yönetici olup olmadığı tartışılmıştır. Şer’î şartları tam olarak taşımayan bir kişi (kadın veya erkek) dahi, zorla ya da teamülle bir bölgenin veya devletin yönetimini ele geçirip fiilen otoriteyi tesis etmişse (istîlâ) ve adaletle hükmettiği sürece, toplumun düzenini ve güvenliğini (maslahatını) korumak amacıyla ona itaat etmek zorunludur. Bunun temel gerekçesi, fitnenin ve anarşinin önüne geçmektir (def’-i mefâsid). İmam, fâsık (günahkâr) veya şer’î şartları eksik olsa bile, yönetimi ele geçirip emniyeti sağlamışsa, açık bir küfür veya ma’siyet (günah) emretmediği sürece itaatsizlik caiz görülmemiştir. Dolayısıyla, vali veya kaymakam gibi görevlere atanmış kadın yöneticiler, atandıkları makamda adalet ve hakkaniyetle işlerini yürütüyorlarsa ve verdikleri emirler şeriata aykırı bir ma’siyet içermiyorsa, toplum düzenini koruma prensibi gereği onlara itaat etmek caizdir, hatta zaruri olabilir. Bu itaat, yöneticinin şahsına değil, kamu düzenini koruyan otoritesine ve hukukun uygulanmasına yönelik olur.

İsmail Hakkı Yelkenci cevap verdi 1 gün önce
0
Toplam 1 cevaptan 1 tanesi gösteriliyor. Diğer cevapları görmek için tıklayın.
Cevap yaz..