Kişi hangi durumlarda özür sahibi olur? Özürlü kişi namazını nasıl kılar?
Kişi hangi durumlarda özür sahibi olur? Özürlü kişi namazını nasıl kılar?
Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında, sargı vb. ile tampon yaparak durdurulamayan, sürekli devam eden abdest bozucu hâller gelir. Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli yellenme, yaranın sürekli kanaması ve durdurulamaması, kadınların istihaze durumları gibi abdesti bozan ve süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de özür sahibi denir.[1]
Bir kimsenin ibadet konusunda özür sahibi sayılabilmesi için; özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi, bundan sonra özür halinin devam etmesi için de, her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hâli, özür sebebinin tam bir namaz vakti süresince tamamen kesilmesiyle ortadan kalkar.[2]
Özür sahibi kimse, Hanefî Mezhebi’ne göre her namaz vakti için abdest alır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v) özür sahibi bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir.[3] Özür sahibinden, vakit içinde abdest bozan farklı bir şey meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, mushâf’ı tutabilir. Özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur, dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Ayrıca, özür sahibi kimsenin abdesti, özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur.[4] Meselâ; idrarını tutamayan ve bu sebeple özür sahibi sayılan kimsenin, burnunun kanamasıyla veya yellenmesiyle abdesti bozulur.
İmâm-ı Şâfiî’ye göre; özür sahibi kimsenin, bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti, kıldığı farz bitince son bulmuş olur. Ancak, bu abdest ile dilediği kadar nâfile namaz kılabilir.[5]
Mâlikî Mezhebi’ne göre; özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur.[6]
Kaynakça:
[1] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî, Kitâbu’t-tahâre, faslu beyâni mâ yenkudu’l-vudû; c. 1, s. 27
[2] İbni Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, Kitâbu’t-tahâre, bâbu’l-hayz; c. 1, s. 305
[3] Buhârî, Kitâbu’l-vudû, bâbu ğasli’d-dem 2, h. no: 228
[4] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâî, Kitâbu’t-tahâre, faslu beyâni mâ yenkudu’l-vudû; c. 1, s. 28
[5] Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, Kitâbu’t-tahâre, bâbu’l-hayz; c. 1, s. 282
[6] Hâşiyetu’d-Desûkî, bâbu ahkâmi’t-tahâre, faslun fî nevâkidu’l-vudû; c. 1, s. 117
URL Kopyala