Cenazenin öldüğü şehirden başka bir yerde defnedilmesi caiz midir?
Cenazenin öldüğü şehirden başka bir yerde defnedilmesi caiz midir?
Hazret-i Peygamber, Uhud harbi şehidlerinin şehid düştükleri yerde defnedilmesini, hatta cenâzelerini Medine getirmiş olanlara da geri götürmelerini emretmişti. Halbuki Medine-i münevvere kabristanı yakındı. Yine Şam’ın fethinde vefat eden Sahâbîler de burada toplu olarak değil, şehid düştükleri ayrı ayrı yerlerde defnedilmişlerdi. Hazret-i Âişe, kardeşi Abdurrahman, Medine’ye 12 mil kadar uzaklıktaki Hubşiyy’de (veya Habeşe) vefat ederek Medine’ye getirildiğinde, kabri başında “Allah’a yemin ederim ki, eğer ben öldüğün yerde bulunsaydım, seni öldüğün yere defnederdim” demişti.
Bununla beraber Sa’d ibni Ebî Vakkas ile Said bin Zeyd, Medine’ye 4 mil mesâfedeki Akîk denilen yerde vefat etmişler; cenâzeleri Medine’ye getirilip burada defnedilmişti. Abdullah ibni Ömer de burada vefat etmiş ve kendisinin Seref’de defnolunmasını vasiyet etmişti. Cemel Vaka’sında şehid düşen Hazret-i Talha’nın cenâzesi Medine’ye naklolunmuş; Muaz bin Cebel de bizzat hanımının kabrini açarak cenâzesini nakletmişti. Hazret-i Osman, Mescid-i Nebevî’yi genişletirken buradaki kabirlerin Cennetü’l-Baki’ kabristanına naklini emretmişti. Hazret-i Muaviye’nin de mescidi genişletirken bu yolda hareket ettiği bilinmektedir. Bu iş Sahâbe’nin huzurunda cereyan etmiş ve hiçbiri karşı çıkmamıştı. Hatta Hazret-i Câbir, babasının cesedini bizzat kabrinden çıkarıp bir başka mevkiye naklettiğini haber vermektedir.
Sonuç olarak; kişinin, öldüğü yerin kabristanına defnedilmesi müstehaptır. Bahsi geçen istisnalar olmakla birlikte sahabe-i kiram genellikle vefat ettikleri yerlerde defnolunmuşlardır. Ancak, cesedin bozulmasından endişe edilmiyorsa cenazenin başka bir şehre veya memlekete taşınmasında ve oraya defnedilmesinde dinî açıdan bir sakınca yoktur. Nitekim ashaptan bahsi geçen Sa’d b. Ebî Vakkas ve Saîd b. Zeyd’in (r.a) Medine’nin dışında bulunan Akîk denilen yerde vefat ettiği ve Medine’ye defnedildiği rivayet edilmiştir.[1]
Kaynakça:
[1] Muvatta, Cenâiz, 31; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 457
URL Kopyala