Menü

Dini konularda uyarmanın ölçüsü nedir? Sert uyarılar kul hakkına girer mi?

Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
Aşevi İnşaatı Yardımı - Huzurlu Gönüller Eğitim Vakfı
525 görüntülemeKul Hakları

Dini konularda uyarmanın ölçüsü nedir? Sert uyarılar kul hakkına girer mi?

Hocam kimi insanlar dini bilgileri yayarken gerçekten çok sert veya rencide edici davranabiliyorlar. Aynı şekilde bir çok hoca da karşı tarafı resmen topa tutar gibi hadisleri ayetleri söylüyor. Bu gibi durumlarda kişi dini yayayım derken karşı tarafı incitirse veya rencide ederse kul hakkı oluşur mu?

Birini tenkit etmeden önce öz eleştiride bulun. Yaptığın eleştirinin Allâh rızası için mi, yoksa içinden gelen bir kin, nefret veya düşmanlıktan mı kaynaklandığına dikkat et.

Peygamberimizin Hata Düzeltme Yolları

1) Allâha karşı samimi olmalı:
Eğer niyet üstünlük taslamak, öfke gösterisi veya başkalarını etkilemeye çalışmak ise, asıl amaca ulaşılamaz. Çünkü bizzat kişinin kendisi hatanın içerisindedir.

2) Hata işlemek insan tabiatının bir özelliğidir:
Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İnsanoğlunun tamamı hata yapar, ancak hatakârların en hayırlısı tövbekâr olanlarıdır” Bu gerçeği benimseyen tebliğci ani hatalarla karşılaştığında aşırı tepkiler göstermeyecek, muhâtaplarının mükemmel ve hatasız olmasını beklemeyecektir. Çünkü kendisi de aynı hatayı yapabilecek bir insanoğludur. Bir kimsenin hatalı veya haksız olduğunu söyleyebilmek için şerî bir delile veya tutarlı bir mantığa dayanmak gerekir.

3) Hata ne kadar ciddi ve yaygınsa, onu düzeltebilmek için o denli çaba sarf etmek gerekir:
Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), yoğun bir şekilde şirkin tüm yönleri ile ilgileniyor ve bu yöndeki hataları düzeltiyordu. Çünkü dönemin en önemli meselesi bu idi.

4) Hatayı düzeltecek olan kişinin, konumu önemlidir:
Meselâ; çocuğunun üzerinde bir baba, öğrencisinin üzerinde öğretmen, devlet memurunun üzerinde müfettiş vb. yine yaşça daha büyük olan, genç olandan; akraba olan, yabancıdan; otorite sahibi bir kişide, otoritesi olmayandan etki açısından farklıdır. Bu farklılıkları anlamak, tebliğciye isabetli bir bakış açısı kazandıracaktır. Böyle bir uyarı, daha büyük bir kötülüğe yol açmayacaktır.

5) Cehâletten dolayı hata yapan ile, bilgiye rağmen hata yapan arasında ayrım yapabilmek:
Meselâ; yeni namaz kılmaya başlayan biri namazın içinde hapşıran kişiye karşı: “Yerhamükallâh” diye hata yapınca, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) onu suçlamayıp, namazdan sonra nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini anlatmıştır.

6) İctihâdî olarak neyin doğru olduğunu tespit etme gayretindeyken düşülen hatalar ile bilerek ihmalkârlıktan dolayı yapılan hatalar arası ayrım yapabilmek:
Bu hususta Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hâkim ictihât eder ve isabet ederse, kendisine iki ecir (sevap) verilir. Eğer ictihât eder ve hata ederse ona bir ecir vardır.” buyurmuştur.

Ancak bilerek usûle riâyet etmeden fetvâ veren kişileri Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sert bir şekilde azarlamıştır ve şöyle buyurmuştur: “Kâdı üçtür: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip, hükmünde (bile bile) adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka câhilane hükümde bulunan da cehennemliktir.” Hata yapan kişinin niyetinin iyi olması, onun uyarılıp azarlanmayacağı mânâsına gelmez.

7) Adaletli olmak ve hata yapan kişilerin hatalarını düzeltirken taraf tutmamak:
Bu yüzden “eğer bir kişiyi seviyorsanız veya akrabaysanız onun hatalarını görmezsiniz; ama eğer bir kişiye kızgınsanız, tüm hatalarını görürsünüz.” denilmiştir. Hâlbuki Allâh (Celle Celâluhû) “Bir de siz, söz söylediğiniz zaman, (hakkında konuştuğunuz kişi soyca) yakınlık sahibi biri (olup, vereceğiniz hüküm onun aleyhine) de olsa doğru olun! buyurmuştur.

8) Bir hatayı düzeltirken, kişinin daha büyük bir hataya düşmemesine dikkat etmek:
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), münâfıkların kimliklerini ifşa etmemiş ve sözlerine sabırla katlanmıştır ki, insanlar: “Muhammed arkadaşlarını öldürüyor!”  Çünkü insanlar onların gerçek yüzlerini bilmiyorlardı. (Bu, dikkatsizlik ve ihmalkârlık olarak anlaşılmamalıdır.)

9) Hatası ortaya çıkan insanın fıtratını anlamak:
Hazreti Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Muhakkak ki kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Eğer onu düzeltmeye kalkışırsan, kırarsın. Onun kırılması ise boşanmasıdır.”

10) İslâma zarar verecek hatalarla, sadece diğer insanları etkileyen hataları ayırt etmek:
Eğer dinimiz İslâm bize kendimizden daha sevgili ise, onu korumalı, savunmalı; kendi menfaâtlerimiz adına kızmaktan çok, onun için ve onun yolunda kızmalıyız.

11) Sürekli hata yapan insanla, hayatında ilk defa hata yapan insan arasında ayrım yapabilmek.

12) Alenî bir şekilde hata işleyenle, hatalarının üstünü örten insan arasındaki farkı anlayabilmek.

13) İslâm’a bağlılığı güçlü olmayan, kalbi İslâm’a ısındırılan insanlara karşı dikkatli olmak; onlara kaba ve kırıcı davranmamak.

14) Kişinin statüsünü ve otoritesini göz önünde tutmak:
Bu yukarıda saydığımız ilkeler, daha önce vurguladığımız adaletli olmaya engel olmamalıdır.

15) Hata yapan bir çocuğu, yaşına uygun (Pedagojik esaslara aykırı olmayacak) bir şekilde ikâz etmek:
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) rivâyet etmiştir: Hasan bin Ali (Radıyallâhu Anh), zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun biz ehli beyt zekât yemiyoruz!” diye uyardı. Anlaşılacağı üzere; bir çocuğun küçük olması, onun hatalarının düzeltilmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü çocuğun bir hatasının düzeltilmesi, onun hâfızasına kazınacaktır. Ömer bin Ebî Seleme (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) beni ikaz etti: “Evlat! Allâhın ismini an, sağınla ye, önünden ye! O günden sonra hep böyle yedim.”

Genç kişiye öğüt verirken, kısa ve açık kelimeleri seçti ki çocuğun hatırlaması ve anlaması kolaylaşsın.

16) Nâmahrem kadınlara tavsiyede bulunurken dikkatli olunmalı, fitneye sebebiyet vermekten kaçınılmalıdır:
Hiçbir genç adam, hatalarını düzeltmek veya bir şey öğretmek bahanesine sığınarak genç kadınlarla konuşmamalıdır. Bu, o kadar çok kötülüklere yol açmaktadır ki, kadınların hatalarını düzeltme görevi sadece, çok geniş ruhsat ehliyeti olan kâdı, hâkim veya bu yönde yardımcı olabilecek yaşlı insanlara verilmiştir. Yani erkek hocalarımız kadınlara bizzat emr-i bi’l-ma’rûf yapamaz.

17) Yapılan yanlış abartılmamalı.

18) Olan hatayı kanıtlamak için uç noktalara gidilmemeli veya hata yapan kişiyi, suçunu kabul etmesi için zorlamamalı.

19) Hatayı düzeltmek için yeterli bir zaman seçmeli.

20) Birisini yanlış yapmakla itham da acele etmemek:
Ömer bin Hattâb (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Hişam bin Hakîm bin Hizâm’ı, Furkân Sûresini farklı şekillerde okurken dinledim. Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) böyle okumadı. Sen neden okuyorsun? diye düşünerek, namazın içinde adamın üzerine atılacak oldum. Selam verir vermez gömleğinden tutup kendime doğru çektim ve: “Sana bu sûreyi (böyle okumayı) kim öğretti?” diye sordum. Hişâm: “Rasûlullâh öğretti!” demez mi! (Tepem attı): “Yalan söylüyorsun, onu Rasûlullâh bana da öğretti, ama senin okuduğuna hiç benzemiyor!” Adamı yaka paça Rasûlullâh’a götürdüm ve sordum. Rasûlullâh bana yönelerek: Evet, sure bu şekilde de indirildi!” buyurdu.

21) Yapılan yanlışın sebep olacağı zararları anlatmak:
Meselâ; namazda safların gevşek olmasının zararını Allâh Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle anlatmıştır: “Saflarınızı sıklaştırın ve birbirinize yaklaşın. Nefsim kudret elinde olan Allâha yemin ederim ki, ben, şeytanı siyah küçük bir keçi oğlağı gibi saf boşluklarından girerken görüyorum.”

22) Geçerli bir alternatif sunmak:
Günümüzde ki ma’rûfçular, insanlara yaptıklarının yanlış olduğunu anlatıyor, fakat ne yapmaları gerektiğine dair alternatifler sunmuyorlar. Oysa İslâm’da zinâ yasaklanmışsa evlilik sunulmuş, fâiz yasaklanmışsa ticaret öğretilmiş; günaha düşülmüşse tövbe veya keffâret yoluyla bir çıkış yolu gösterilmiştir.

23) İnsanları yanlışlarıyla direkt yüzleştirmemek genel ifâdelerle yanlışı belirtmek:
Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İnsanlara ne oluyor da namaz kılarken gözlerini semâya kaldırıyorlar?” dedi ve bu hususta sert sözler söyledi. Sonra: “Bunlar ya (yaptıklarından) vazgeçerler ya da gözleri(nin görmesi) çekilip alınır.”

24) Yanlış yapan kişiye karşı halkın tepkisini uyandırmak:
Bu yöntem sadece çok sınırlı durumlarda kullanılmalıdır. Meselâ; kişinin bir işe niyeti önemli boyutta bir soruna yol açacağı zaman, kışkırtıcı durumun olumsuzluğu hata işleyene karşı kullanılabilir. Onun verdiği zararı önlemek için bu metottan yararlanılabilir.

Birgün komşusundan eziyet gören bir adam Allâh Rasûlü’nün (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanına gelip komşusundan şikayette bulunur. Allâh Rasûlü (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) adama “Öyleyse git ve eşyalarını evden çıkarıp sokağa koy” buyurdu. Adam gitti ve denileni yaptı. Manzarayı gören diğer komşuları, ona neler olduğunu sormaya başladılar. Olanları anlattığında insanlar onu bu duruma zorlayan komşusuna lânet ettiler. Böyle olunca çok geçmedi adamın komşusu: “Evine geri dön, artık bundan sonra benden hoşuna gitmeyecek hiçbir şey görmeyeceksin” dedi.

25) Davranışın sadece yanlış olan kısmını belirtmek:
Söylenen şeyin ya da yapılan işin tamamı eleştirilmemelidir.

26) Yanlışı düzeltirken, kişilik haklarını gözetmek:
Meselâ; bir kimse haram işledi diye ona küfür, hakaret veya alaycı tavırlar yapılmaz.

27) Yanlış davranan kimseye iyi özelliklerini hatırlatmak, böylece yaptığına pişman olup özür dilemesini sağlamak:
Bu durumu, Hazreti Ömer ile Hazreti Ebû Bekir (Radıyallâhu Anhümâ) arasındaki küçük bir tartışmasından sonra Peygamberimizin sahâbe efendilerimize şu sözleri söylemesi meseleyi güzelce anlatmıştır: “Allâh beni size peygamber olarak gönderdi. Size tebliğ de bulunduğumda hepiniz bana: Sen yalancısın! dediniz, Ebû Bekir ise: Doğru söyledin Canıyla, malıyla bana yardımcı oldu. Siz arkadaşımı benim için hoş görürsünüz değil mi?” İki veya üç kere, Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu sözü tekrar etti. Ebû’d-Derdâ der ki: “Bundan sonra, Rasûlullâh’ın hatırı için Hazreti Ebû Bekir’i üzecek hiçbir şey yapılmadı.”

28) Tekrar doğru yola döner düşüncesiyle, yanlış davranan bir kimseyle tartışmaya girmekten kaçınmak:
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) gece Ali’nin (Radıyallâhu Anh) evine gelip: “Namaza kalkmıyor musunuz?” diye seslendi. “Ey Allâh’ın Rasûlü! Canlarımız Allâh’ın elindedir. Eğer o bizi uykudan hayata döndürmek isterse ki buna kâdirdir, bizi uyandıracaktır” Rasûlullâh bu sözüme hiçbir karşılık vermeyip ayrıldı. Fakat uzaklaşırken, elleriyle dizlerine vurarak “İnsan, (yaratılışı itibarıyla, boş yere) tartışma bakımından varlıkların en fazlası olmuştur (hatta onun mücâdelesi cinleri ve şeytanları bile geçmiştir).  âyetini okuyordu.

29) Yanlış yapan bir kimseyi kınamak:
İçki yasağı gelmeden önce sarhoş olarak başkasına ait develeri kesenleri Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kınaması buna örnek teşkil eder.

30) Yanlış yapan kimseden uzak durmak; ondan yüz çevirmek.

31) Yanlış yapan bir kimseyi boykot etmek:
Tebük Gazvesi’ne katılmayıp geride kalanlara karşı yapılan konuşmama ve selam vermeme boykotu bunun en belirgin özelliklerindendir ve tarihe geçecek kadar tesirli olmuştur.

32) Israrla yanlış yapmaya devam eden bir kimseye beddua etmek:
Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) sağ eliyle yemek yemesi gerektiğini söyleyerek ikaz etmesine rağmen sol eliyle yemek yemeye devam eden bir kişiye: “Yiyemeyesin!” diyerek beddua etmiş, o kişi de bundan sonra bir daha sağ elini asla ağzına kaldıramamıştır.

33) Bazen, bazı yanlışları görmezlikten gelmek veya sadece îmâ etmek:
Bu tavır, genellikle yanlışı yapan kimseye karşı saygıdan ileri gelir. Misâl; kendisinden makamca üstün (anne, baba, hoca vb.) kimselerin nadiren yapmış olduğu hataları görmezlikten gelmek veya îmâ ile uyarmaktır.

34) Bir mü’mine yanlışını düzeltmesi için yardım etmek: Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) huzuruna gelerek, Ramazan ayında kendisini tutamayıp hanımına yaklaşarak orucunu bozan ve: “Helak oldum” diye çırpınan adama Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yol gösterişi ve yardım edişi bu türdendir.

35) İnsanlarla, yanlışları hakkında açıkça konuşmak:
Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ırkından dolayı arkadaşını küçük gören Ebu Zer’e (Radıyallâhu Anh): “Sen kendisinde câhiliyye ahlakı olan bir adamsın”  buyurarak ikaz edişi ve yaptığı hatanın büyüklüğüne dikkat çekişi buna örnektir. Ancak şu unutulmamalıdır ki Ebû Zerr bunu kaldırabilecek güçte ve samimiyetteydi.

36) İnsanın fitrî özelliklerini dikkate almak:
Doğal kıskançlıklar, dünyalığa karşı var olan fıtrî meyiller yanlışların düzeltilmesinde iyi değerlendirilmeli ve Rasûlullâh’ın (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hanımlarının kıskançlığı, kişilerin dünya malına tamahı gibi durumlarda muhâtabına, nasıl olgun ve dengeli davrandığına dikkat etmelidir.

İsmail Hakkı Yelkenci tarafından yayınlandı 15/08/2024

URL Kopyala
0
Cevap yaz..