Kendi kazancı olan bir kadın kocasına sormadan kazancında tasarruf edebilir mi?
Kendi kazancı olan bir kadın kocasına sormadan kazancında tasarruf edebilir mi?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Abdullah b. Mes’ûd’un hanımı Hazreti Zeyneb’e: “Kendilerine tasaddukta bulunmana en lâyık kişiler, kocan ve çocuğundur.”[1] buyurmuştur.
Demek ki kadın, bir mecburiyet olmadan aile ekonomisine katkıda bulunabilir, bu durum onun için hayra vesile olur. Ancak, ailenin ihtiyacını karşılama mükellefiyeti kocaya ait olduğundan, karısının parasına el koyma hakkı olmadığı gibi, evin geçimine katkıda bulunmasını istemeye ve buna zorlamaya da hakkı yoktur. Kadın da buna mecbur değildir ve böyle bir sorumluluk ve zorunluluk yoktur. Ancak kadın kendi özgür iradesiyle hiçbir baskı altında kalmadan aile geçimine katkıda bulunabilir.
Helâl kazanç şartlarını yerine getirerek kazanan eşlerden, birinin diğerinin malı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktur, herkesin kazancı da aynı zamanda mali mükellefiyeti de kendisine aittir. Yani zekât, kurban, fitre gibi mâli yükümlülükler de her biri kendi mal varlığı çerçevesinde, birbirinden bağımsız olarak yükümlüdür. Dolayısıyla kendi kazancını da istediği şekilde meşru çerçevede harcayabilir. Memleketimizde oluşan yanlış bir algı neticesinde, karı-koca mal varlıkları bakımından bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Bu yanlışın sosyal hayata zararı olduğu gibi, mali ibadetler yönüyle de bir takım yanlış çıkarımlar yapılmasına sebebiyet vermektedir. Bu nedenle mali ibadetler de ya eksik ya da yanlış uygulanmaktadır.
Sonuç olarak; İslâmiyet, karı-kocayı mali yönden birbirinden bağımsız ve ayrı bireyler olarak görür. Bunun sonucu olarak da, her biri kendi malında istediği şekilde tasarruf etme özgürlüğüne sahiptir. Bununla birlikte, şüphesiz istişare içerisinde hareket etmeleri de karşılıklı sevgi ve saygının da bir gereği olarak uygun bir davranış olacaktır.
Kaynakça:
[1] Buhâri, Kitâbu’z-zekât, 44; bâbu’z-zekat âle’l-ekârib, h. no: 1462
URL Kopyala