İslam’da tesettür, sadece bedenin belirli kısımlarını örtmekten ibaret değildir; aynı zamanda kişinin dış görünüşüyle dikkat çekmemesi, aşırı gösterişten kaçınması ve sade bir duruş sergilemesi esastır. Bu temel ilke, çarşaf, ferace gibi giysilerin yanı sıra, kullanılan aksesuarlar için de geçerlidir. İslam, kadın ve erkek ilişkilerinde fitneye (günaha sürüklenme) yol açabilecek her türlü davranış ve görünüşten uzak durulmasını emreder. Dikkat çekici aksesuarlar, bir kadını başkalarının gözünde cazip hale getirerek, bu fitneye zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, bir çantanın aşırı parlak, süslü veya pahalı olması, tesettürün ruhuna aykırıdır. Ayrıca İslam, lüks ve gösterişe karşı mütevazı bir yaşamı teşvik eder. Aşırı lüks çantalar hem israfa yol açar hem de riyaya (başkalarına gösteriş yapma, kendini üstün görme) sebep olabilir. Bu durum, Müslüman bir kadının sahip olması gereken tevazu (alçakgönüllülük) ahlakına aykırıdır.

Bir Müslüman toplumunda kadınların dikkat çekici aksesuarlarla dolaşması, toplumsal dengeyi ve ahlaki değerleri zedeleyebilir. Bu tür bir görünüş, evli olmayan erkeklerin ilgisini çekebilir ve gayrimeşru ilişkilere kapı aralayabilir. Bu ürünlerin satışı, tıpkı alkol veya kumar gibi doğrudan haram bir fiil olarak nitelendirilmez. Ancak, bir ürünün satışından kazanılan paranın hükmü, o ürünün ne amaçla kullanıldığına ve ne gibi sonuçlara yol açtığına göre de değişir. Bir satıcının, satılan ürünün müşteriyi günaha sevk edeceğini bilmesi veya kanaat getirmesi durumunda, bu ticaret mekruh hale gelir. Bu nedenle, Müslüman bir satıcının, sadece ticari kazanç elde etmekten ziyade, sattığı ürünlerin toplumsal ve ahlaki sonuçlarını da düşünerek hareket etmesi gerekir. Bir Müslüman, helalden kazanıp helale harcamakla yükümlüdür ve bu sorumluluk, sattığı ürünün kendisinin yanında, o ürünün kullanılış biçimine ve sonuçlarına göre de hüküm alır.