Zulme sadece kalben rıza göstermekle kul hakkına girilir mi?
Zulme sadece kalben rıza göstermekle kul hakkına girilir mi?
Hanefilere göre, herhangi bir fiili katkımız olmadan yalnızca kalbimiz ile bir zulmü desteklersek veya rıza gösterirsek sadece günaha mı girmiş oluruz yoksa kul hakkı da karışır mı?
URL Kopyala
Yapılan zulmü gören kişinin, zalimi engellemesi, gücü yettiğince zulmünden alıkoyması ve mazluma yardım etmesi görevidir. Zira Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Bir adam dedi ki: “Ey Allah’ın Rasulü! Mazlum olduğunda ona yardım ederim, peki ya zalim olduğunda ona nasıl yardım edeyim?” Buyurdu ki: “Onu zulümden alıkoyarsın, işte bu ona yardım etmektir.” (Buhari rivayet etmiştir.) Bera bin Azib (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.s.) bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı: Bize cenazelere katılmayı, hastayı ziyaret etmeyi, davete icabet etmeyi ve mazluma yardım etmeyi emretti…” (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Buhari ve Müslim’de Peygamber (s.a.s.)’den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez ve onu yalnız bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah da ondan Kıyamet Günü sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet Günü örter.” İmam Ahmed ve Ebu Davud, Cabir bin Abdullah ve Ebu Talha bin Sehl El-Ensari’den rivayet ettiler ki ikisi şöyle dediler: Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hiçbir kimse yoktur ki, Müslüman bir kimseyi iffetinin ihlal edildiği, şerefinin eksiltildiği bir yerde yüzüstü bıraksın da Allah da onu yardımına muhtaç olduğu bir yerde yüzüstü bırakmasın. Ve hiçbir kimse yoktur ki, Müslüman bir kimseye şerefinin eksiltildiği, iffetinin ihlal edildiği bir yerde yardım etsin de Allah da ona yardımına muhtaç olduğu bir yerde yardım etmesin.”
“Avnü’l-Ma’bud” sahibi şöyle demiştir: Anlamı şudur ki, bir Müslümanın gıyabında aşağılandığı veya dövüldüğü yahut öldürüldüğü bir durumda, sözlü veya fiili olarak yardım etme gücü varken onu yalnız bırakan hiç kimse yoktur ki, Allah da onu yalnız bırakmasın. Şevkani “En-Neyl” adlı eserinde şöyle demiştir: Mazluma yardım etmek ve onu herhangi bir şekilde aşağılamak isteyen kimseyi engellemek vaciptir. Bu konuda bir ihtilaf bilmiyorum ve bu, kötülüğü nehyetme delilleri kapsamına girer. Bu yardımın vacip olması için, iyiliği emretme ve kötülüğü nehyetme için gerekli olan şartlar aranır; güç sahibi olmak ve muteber zarardan emin olmak. Nevevi şöyle demiştir: “Mazluma yardım etmek, farz-ı kifayedir ve iyiliği emretme ve kötülüğü nehyetme kapsamındadır. Ancak bu emir, gücü yeten ve zarar görme korkusu olmayan kişiye yöneliktir.”
Meselenin kul hakkı boyutuna gelince; genel rivayetlerde ”Müslümanın müslüman üzerinde hakkı beştir” şeklinde iken, Müslim’in bir rivayetinde “Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır…” şeklinde gelmesi, rivayetler arasında bir çelişki ve aykırılık olmayıp, bu hakların beş veya altı ile sınırlı olmadığının delilidir. Çünkü bunlardan başka hak ve vazifelerle ilgili hadisler de vardır. Bu ikinci rivayetteki tek fark, “Nasihat isteyene nasihat etmek” vazifesidir. Nasihat, kişinin hayrına ve kurtuluşuna vesile olan söz ve davranışların tamamını kapsayan bir tâbirdir. Dolayısıyla müslümana nasihat dahi bir hak sayılıyor ise zulme uğradğında yardım etmek evleviyetle hak olması gerekir.