Barış veya savaş halinde gayri müslimden alınan borcu ödememek caiz olabilir mi?
Barış veya savaş halinde gayri müslimden alınan borcu ödememek caiz olabilir mi?
Kafirden alınan borcu ödememek caiz mi, savaşta yahut barış durumunda?
URL Kopyala
Öncelikle: Müslüman ile gayrimüslim arasındaki mali ilişkilerde asıl olan caizliktir. Bu, ister barış halinde ister savaş halinde olsun fark etmez. Bu kural, haram bir şeye veya haram bir muameleye dönüşmediği sürece geçerlidir. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı Mekke’de on üç yıl boyunca müşriklerle muamele yapmışlardır. Medine’de ise on yıl boyunca kendisi ve ashabı Ehl-i Kitap ile muamele etmiş ve onların pazarlarına inmişlerdir. Hafız İbn Hacer rahimehullah “Fethu’l-Bari” adlı eserinde şöyle demiştir: “Haramlığı kesinleşmemiş olan konularda kâfirlerle muamele etmek caizdir. Onların inançlarının ve kendi aralarındaki muamelelerinin bozukluğuna itibar edilmez.”
İkinci olarak: Emaneti yerine getirmek, sözü tutmak ve zimmetleri ibra etmek peygamberlerin ve salihlerin sıfatı, sadık müminlerin özelliğidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Onlar emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir.” (Mü’minûn Suresi, 8. ayet; Me’aric Suresi, 32. ayet) Hainlik ve vefasızlık ise münafıkların sıfatlarından ve özelliklerindendir. İslam, hainle bile olsa emaneti yerine getirmeyi emretmiş ve ihanetten nehyetmiştir. Ebu Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sana emanet edene emanetini ver, sana ihanet edene ihanet etme.” (Ebu Davud ve Tirmizi) Bu, Müslümanların barışta ve savaşta asla terk etmediği, zamanla onların bir özelliği haline gelen ahlakıdır. Nitekim kâfirlerin Müslümanlara borç vermeyi kabul etmeleri bunun en açık delilidir.
Üçüncü olarak: Müslüman, gayrimüslimden borç aldığında, kendi iradesi ve seçimiyle ödeme yükümlülüğünü üzerine almıştır. Bu borç, ancak ödeme veya borç verenin affıyla düşer. Bu durum, savaş halinde de barış halinde de aynıdır. Eğer ödemekten kaçınırsa, vefasızlık ve ihanetle nitelenmiş ve haram işlemiş olur. Behuti’nin “Keşşafu’l-Kına'” adlı eserinde şöyle geçmektedir: “Eğer Müslüman, savaş diyarında bir harbiden veresiye satış veya borç yoluyla mal alırsa, akdin gereği olarak bedel zimmetindedir ve onu ödemesi gerekir. Çünkü ‘Sana emanet edene emanetini ver’ genel hükmü bunu gerektirir.” Harbi esir alınsa veya öldürülse bile, Müslüman’ın bu borcu ödeme gerçekleşmedikçe düşmez.
Remli’nin fetvalarında şöyle geçmektedir: “Dediler ki: Eğer harbi esir alınır ve bir Müslümana veya zımmiye borcu varsa, bu borç düşmez, bilakis borçlunun zimmetinde bir emanet gibi baki kalır.” Eğer borçlu Müslüman, bu harbinin parayı silah almakta veya Müslümanlarla savaşmakta kullanacağından kuvvetle şüphelenirse, savaş sona erene kadar borcun ödenmesini ertelemek daha evladır. Bu, Müslümanların genel menfaatini öncelemektir. Ancak alacak, harbinin veya varislerinin zimmetinde kalmaya devam eder ve ödenmesi gerekir. Bu nedenle yapılması gereken ertelediği bu borcu vasiyetine yazması veya şahit tutmasıdır.
Sonuç olarak; Hanefi, Şafii ve Maliki mezheplerinin çoğunluğuna göre, savaşan kafire olan borcun ödenmesi gerekir. Bu görüşe göre, İslam ahlakı ve adalet prensipleri gereği, kim olursa olsun borçlu olunan kişiye borcun ödenmesi esastır. Savaş hali, bu genel prensibi geçersiz kılmaz. Hatta bazı alimler, borcun ödenmesinin Müslümanların dürüstlüğünü ve ahde vefasını göstereceği için İslam’ın yüceliğine katkı sağlayacağını belirtirler. Fakat özellikle savaşın şiddetli olduğu ve Müslümanlara zarar verme potansiyeli taşıdığı durumlarda, bazı alimler borcun ödenmesinin ertelenebileceği yönünde görüş belirtmişlerdir. Bu görüşe göre, borcun ödenmesi düşmanın güçlenmesine veya Müslümanlara zarar vermesine yol açacaksa, maslahat gereği ödeme ertelenebilir. Ancak bu durum geçici ve zorunlu hallerle sınırlıdır.