Şeriat gelişi için halkın buna hazır olması mı gerekir?
Şeriat gelişi için halkın buna hazır olması mı gerekir?
Şeriat bir ülkeye birden mi gelmeli yoksa halkın buna hazır olması mı gerekir?
URL Kopyala
İslam şeriatı, alemlerin yaratıcısı Allah tarafından elçisi Muhammed’e -sallallahu aleyhi ve sellem- vahyedilen ilahi bir kaynaktır. Bunun nedeni, Allah’ın kulların işlerini neyin düzelteceğini, onlara dünyada ve ahirette neyin fayda sağlayacağını en iyi bilmesidir. Allah -azze ve celle- şöyle buyurur: “Yaratan bilmez mi? O, en ince işleri bilen, her şeyden haberdar olandır.” (Mülk: 14) İnsanların rolüne gelince, genel hükümleri anlamak, bunların pratik uygulamasını iyi yapmak ve hakkında bir nas bulunmayan konularda, nas bulunan konulara kıyasla veya genel yasa koyma ilkelerine dayanan görüşü alarak ve şeriatın temel ilkelerini, amaçlarını ve genel ruhunu anlayarak içtihat yapmakla sınırlıdır.
Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemenin sonuçları şunlardır:
1- Suçların ve ihlallerin artması ve çeşitli yollarla pozitif yasalara aykırı hareket etmek için hile yapılması; çünkü bunların ne kutsallığı ne de saygısı vardır ve birey yasaya ancak cezalandırılma korkusuyla uyar, dolayısıyla yasayı uygulama denetçisi ortadan kalktığında, yasanın kendisi de ortadan kalkar.
2- Suçların ve ihlallerin artması sonucunda toplumda güvenlik ve istikrarın kaybedilmesi.
3- İnsan yaşamının bozulması, bireyin yaşamının sarsılması, maddeciliğe yönelme ve ruhsal yönün ihmal edilmesi.
Bütün bunlar bizi, Allah Teâlâ’nın bize hayat veren ve bizim için razı olduğu ve elimize verdiği metoduna ve şeriatına cevap vermenin gerekliliğine çağırıyor.
İslami Şeriatın Uygulanmasında Aşamalı Yaklaşım:
Asıl olan, Şeriat’a geçişte aşamalı bir yaklaşımın olmaması ve Şeriat’ın direkt ilan edilmesidir. Ancak şer’i hükümler uygulanırken toplumun ve bireylerin koşullarının anlaşılması ve hüküm uygulanmadan önce hükmün şartlarının yerine getirilmesi söz konusudur. Nitekim Buhari ve Müslim’in üzerinde ittifak ettiği hadis şöyledir: Peygamberimiz (s.a.s.) Muaz bin Cebel’i Yemen’e gönderdiğinde şöyle dedi; “Sen Kitap Ehli bir topluluğa gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah Teâlâ’yı birlemeleri olsun. Bunu bildiklerinde, Allah’ın onlara bir gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını haber ver. Namaz kıldıklarında, Allah’ın zenginlerinden alınan ve fakirlerine verilen mallarında zekâtı farz kıldığını haber ver. Bunu kabul ettiklerinde, onlardan al ve insanların mallarının en iyilerinden sakın.”
İbnü’l-Cevzî rivayet eder ki, Abdülmelik bin Ömer bin Abdülaziz, babası müminlerin emiri beşinci Raşid halife Ömer bin Abdülaziz’in öğle uykusu zamanında yanına girdi ve mazlumların haklarıın sahiplerine iade etmekte acele etmesini istedi. Ömer bin Abdülaziz ona şöyle dedi: “Oğlum, nefsim bineğimdir, ona şefkat göstermezsem beni hedefe ulaştırmaz. Eğer kendimi ve yardımcılarımı yorarsam, bu ancak kısa bir süre olur, sonra ben de düşerim, onlar da düşerler. Uykumda da uyanıkken hesap ettiğim gibi ecir umuyorum. Eğer Allah Kur’an’ı bir defada indirmek isteseydi, indirirdi. Ancak bir ayet ve iki ayet şeklinde indirdi, ta ki iman kalplerinde yerleşene kadar.”