Taraflar alışverişten vazgeçerse yapılan masraflar kime ait olur?
Taraflar alışverişten vazgeçerse yapılan masraflar kime ait olur?
Araba almak için şehir dışına çıktım, kaporayı verdim ve ekspertize soktum, bir günde bitecek iş satıcıdan kaynaklı 3-4 gün sürdü, dükkanımı kapatmak zorunda kaldım ve daha sonrasında anlaşmadan cayıldı, kaporam verildi ve 3 gün boyunca otelde kalmak zorunda kaldım, iş yerim de kapalı kaldı, bu zararların karşılığını almam caiz midir?
URL Kopyala
Dinimize göre Müslümanın, verdiği sözü tutması, ahdine ve akdine sadakat göstermesi en önemli görevlerinden birisidir. Şayet henüz akit tamamlanmamış ve ortada satışa dair bir vaatleşme durumu var ise bu bir akit değil alışverişe dair karşılıklı bir sözleşme olur. Söz vermek ise bir vaattir, her ne kadar yerine getirmek bir erdemlik ve manevî bir sorumluluk ise de, İslâm hukukunda bağlayıcı değildir. Ancak Mâlikî mezhebinde; kendisine vaat edilenin borçlanmasına sebep olan vaat çeşitlerinde olduğu gibi, bazı şartlarda vaat bağlayıcı kabul edilmektedir. Dolayısıyla verilen sözün şekline göre Mâlikî mezhebinde tazmin hükmü değişir. Hanefî mezhebinde ise herhangi bir maddi tazminat gerekmez.
Ekspertiz ücretine gelince; şayet satın alınan malda, iade edilmesini gerektiren bir kusur çıkmaz ise, bu durumda ücreti ekspertiz işlemini talep eden müşteri öder. İkinci el araç satışı öncesi aracı alacak olan taraf, araç hakkında detaylı bilgiye sahip olmak için ekspertiz işlemi talep ederse, bu işlemde ücreti alıcı taraf ödeme yükümlülüğündedir. Fakat bir araç satışı öncesinde, satıcı taraf arabasında sorun olmadığını ispat etmek için, aracını ekspertize götürerek buradan alacağı rapor ile, resmi bir şekilde aracım sorunsuzdur demek isterse, burada ücreti ödeyecek kişi araç satıcısıdır. Kısaca ekspertiz ücretini, ekspertiz işlemini talep eden kişi öder.
Normal şartlarda satıcı aracına ekspertiz yapılmasını talep etmez, bilakis aracın durumunu öğrenip kendisinde oluşacak kanaate göre, aracı alıp almama kararı verecek olan müşteri talep eder. Aracın durumu hakkında bilgi sahibi olup, ona göre karar vermek de müşterinin menfaatine olan bir durumdur ve bunu talep eden de kendisi olduğuna göre ekspertiz ücreti ona aittir. Ancak taraflarca ücreti ödeyecek kişi belirlenmiş yada yarı yarıya şeklinde bir anlaşmaya varılmış veya satıcı; “araç dediğim gibi çıkmazsa ücret bana aittir” vb. demiş ise, bu durumlarda anlaşmaya riayet edilmesi gerekir.
Yapılacak olan yani sözleşilen alım satım işi ise akit (icap/teklif-kabul) ile birlikte kesinlik kazanır ve aşağıdaki durumlar dışında tek taraflı olarak feshedilemez:
a) Taraflar, karşılıklı rızalarıyla kurdukları akdi sebepli veya sebepsiz olarak feshedebilirler. (Merğînânî, el-Hidâye V, 150-151) Peygamber Efendimiz (s.a.s.), alışverişini bozmak isteyen bir Müslümanın bu talebini kabul eden kişinin, Yüce Allah tarafından hatasının affedileceğini ve kıyamet günü sıkıntısının giderileceğini ifade etmiştir. (Ebû Dâvud, İcâre, 18; İbn Mâce, Ticâret, 26) Akdi karşılıklı rızayla sona erdirmenin bu şekilde gerçekleştirilebilmesi için malın akit esnasındaki şekliyle duruyor olması gerekir.
b) Alıcı veya satıcıdan birisinin ya da her ikisinin muhayyerlik (belirlenen süre içinde akdi devam ettirme veya feshetme) hakkı bulunursa, bu hakka sahip olan taraf süresi içerisinde akdi feshedebilir. (Merğînânî, el-Hidâye V, 32)
c) Satın alınan malda, piyasa değerini düşmesini gerektirecek bir kusur tespit edilmesi halinde, müşteri bu kusur nedeniyle akdi feshedebilir. (Merğînânî, el-Hidâye, V, 64 vd.)
d) Bir malı görmeden satın alan kişi malı gördüğünde, görme muhayyerliği hakkını kullanarak akdi feshedebilir. (Merğînânî, el-Hidâye, V, 52)
e) Malın, yanıltıcı beyanlarda bulunarak tağrîr (aldatma) kasdıyla fahiş fiyatla satılması halinde müşteri akdi feshedebilir. (Mecelle, md. 357) Aşırı fiyatın ölçüsü İslam âlimleri arasında tartışılmıştır. Kimileri bilirkişinin tespit ettiği tahmini meblağların üst sınırını aşan bir fiyata satma ya da satın alma durumunu gabn-i fâhiş sayarken (Kâsânî, Bedâi’, VI, 30; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 171) kimileri insanların çokça alıp sattıkları mallarda (urûzda) %5, hayvanda %10, taşınmaz mallarda %20’lik ve daha üstü farkı gabn-i fâhiş olarak kabul etmişlerdir. Mecelle bu görüşe göre düzenlenmiştir. (Mecelle, md. 165)
İslam hukukuna göre zararın telafisinin en güzel şekilde yapılması gerekir. Zarar giderilirken öncelikle mağdur düşünülmeli ve zarara uğramadan önce içerisinde bulunduğu duruma dönecek şekilde bir hüküm verilmelidir. Her ne kadar hiçbir tazmin şekli mağduru zarar olmadan önceki halini tam bir şekilde temin edemese de imkân dâhilinde bu sağlanmalıdır. Bunun yanında zarar izale edilirken de yeni bir zarara sebebiyet verilmemeli ve hem mağdur sebepsiz bir fazlalık elde etmemeli hem de suçlunun hak ettiği akıbetten fazla bir durum meydana getirilmemelidir. Manevî zararların malî tazmininde asıl önemli olan durum manevî zararların neler olduğu meselesidir. Ancak dükkanın kapalı olduğu günlerin kira veya ciro bedelini tazmin ettirmek hak edilmeyen bir ödetme olur. Bu şekilde bir anlaşma yapılmış ise bu anlaşma; ğarar, belirsizlik ve lazım olmayan tazmin şartı içermesi nedeniyle fasit bir anlaşmadır. Zarar veren kişinin kendi gönlünden bir ikramda bulunması dışında bu bedelin ona zorla ödetilmesi caiz olmaz.